KÜLLERİNDEN DOĞAN ALMANYA

A -
A +
Almanya, iki büyük harpte hezimete uğradığı hâlde, her defasında toparlandı. Dünyanın en güçlü devletlerinden birisi oldu. Peki nasıl?..
 
Bugünkü Polonya bataklıklarında yaşayan göçebe Cermen kabileleri, V. asırdan itibaren Attila’nın ve Avarların önünden kaçan bugünkü Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın her yerine yayıldı. Alman tarihçilerinin Kavimler Göçü dediği bu hâdiseye, Latinler Barbar İstilâsı der. Şu hâlde Alman tarihinin başlangıcında Türklerin mühim rol oynadığı anlaşılıyor.
Ama gariptir, Alman birliğine en çok hizmet eden Fransa imparatoru Napoléon olmuştur. Hem kurduğu Ren Konfederasyonu ile Alman milletini şöyle böyle birleştirmiş; hem de İngiliz ticaretini baltalamak için tatbik ettiği Kıt’a ablukası (1806), Alman ticaret ve sanayiini tetiklemiştir. Alman Gümrük Birliği (1834) bilhassa Prusya’yı güçlendirerek, Alman millî şuurunun lokomotifi hâline getirmiştir.
 
Sus payı
 
Asırlarca birbirine gevşek bağlarla bağlı irili ufaklı devletler hâlinde yaşadıktan sonra, bu devletlerden en güçlüsü olan Prusya, diğerlerini birer birer dize getirip, 1870’te Alman birliğini temin etti ve Reich’i (İmparatorluğu) kurdu. Ama bir şeyde geç kalmıştı. İngiltere, Fransa ve Rusya, üç büyük sömürgeci, dünyayı aralarında paylaşmıştı. Almanya’ya da sus payı olarak Afrika’da Tanzanya, Kamerun, Togo gibi bir miktar yer verdiler. Ama bunlar Berlin’i tatmin etmekten uzaktı.
Almanya’yı kuran; Prusya Kralı’nı da Kayzer (imparator) yapan Bismarck olmuştur. Kendisini iktidara taşıyanlardan ürken her lider gibi, Kayzer de, sonradan sulh taraftarı Bismarck’ı tasfiye etti. Bismarck, sulh taraftarı idi. Ama bilhassa İngiltere ile rekabete girip, konjonktürün ancak harp ile değişeceğine inanan hırslı ve hayalperest generaller [Enver gibi], Kayzer’i önce Bismarck’ı tasfiyeye; sonra da harbe itti. Sultan Hamid, iki defa görüştüğü Kayzer için, “Nazik, ama pek zeki değil” demiş; teşhisinde yanılmadığını tarih göstermiştir.
Çok ümitlerle girdiği ve Türkleri de sürüklediği I. Cihan Harbi’nin hezimetle bitmesi üzerine, Versay Antlaşması, gururlu Almanya’yı dizleri üzerine çökertti. İmparatorluk yıkılmış; topraklarını kaybetmiş; ekonomisi çökmüş; aktif nüfusunun onda birini kaybetmiş; sosyal hayatı altüst olmuştu. İmparatorluk kültürü ile yetişen halk, pek itibar etmese de, işçi hareketleri artmış; sosyalistler, yeni rejimin tesisinde kilit mevkiye gelmişti. Mark değer kaybetmiş; enflasyon had safhaya gelmişti. Üstüne bir de 1929 dünya ekonomik buhranı gelince, Almanya ne yapacağını şaşırmıştı.
 
Gururlu dev
 
Peki ne oldu da, bu kadar musibet arasında Almanya inanılmaz bir güç kazandı ve dünyayı II. Cihan Harbi’ne sürükledi? Avrupa’nın neredeyse tamamına yayıldı. Milyonlarca askeri cephelere sürüp, sevk ve idare etti. Bu, çoklarının zihnini meşgul eden bir mesele olmuştur.
Tarihçiler bunun cevabını şu şekilde verir:
1-Toprak kaybı, ordunun terhisi, tazminat gibi hükümleri sebebiyle Versay Antlaşması tahkir edici idi. Üstün Alman ırkı, böyle bir mağlubiyeti kabul edemezdi. Haksızlığa uğrama psikolojisi; aslında din, dil, kültür cihetiyle derin farklılıklar taşıyan Alman halkını birleştirdi. Bu kompleksin hâsıl ettiği reaksiyon, yepyeni bir Almanya inşasında mühim bir rol oynamıştır. Sulh antlaşması, aslında yeni bir harbin sebebi oldu. Siyasi ve ekonomik problemler, Alman gururunu tahrik ederek Nazilerin iktidara gelişine yol açtı.
2-İlk harpte tahribat, ikincisi kadar değildi. Eskiyen veya harab olan sanayi yenilenmiş; modern altyapı sayesinde istihsal (üretim) artarak daha randımanlı hâle getirilmişti. Bu işin nasıl yapılacağı bilgisi (Know How) zaten mevcuttu. 30’lardan sonra ağır sanayi sahipleri, iktidarı maddi olarak destekledi; iktidar da onlara kolaylıklar tanıdı. Liberal ekonomiyi makul bir şekilde hayata geçirdi. Bir yandan da tanıdığı sosyal haklarla, sosyalizmin önünü kesti.
3-Sanayi ve istihsal vesilesiyle artan enflasyon, Alman markını yerle bir etti. Paralar sokaklardan süpürülüyor; çocuklar oynuyor; sobalarda yakılıyordu. Bir ekmek için, bir çanta para ile pazara gitmek gerekiyordu. Ama bu enflasyon, kısa vadede sermaye meydana getirdi.
4-Aslına bakılırsa harbin galipleri, Almanya’ya çok da haşin davranmamıştı. Zira Almanya’da yatırımlara girişen Amerika, Versay Antlaşması’ndaki tazminat maddesini yumuşattı. 1929 krizi sonrasında ise kalan borçları affetti. Dawes Planı denilen bu çare sayesinde, Alman ekonomisi nefes alabildi. [Aynı politika 1923’te Türkiye’ye tatbik edilmiş; Lozan’la, dış borçların çoğu, eski Osmanlı vilâyetlerine dağıtılmış; kalanı da krom gibi mal olarak ödenmiştir.]
5-1933’teki seçimlerle Hitler iktidara geldikten sonra, devlet olarak dışa bağlılığı sıfırlama yoluna gidildi. Altyapı yatırımları arttı. Tren yolları ve limanlar inşa edildi. Bu vesile ile ekonomik verimlilik, Fransa’ya nisbeten arttı. Bu yatırımlar 6 milyon iş yeri meydana getirdi. Dar imkânlar, ekonomiyi güçlendirdi. Lâzım gelen askerî mühimmat böyle imal edilebildi. 8 saat mesai sistemi geldi. Kadınlar ve çocuklar çalıştı. İşçilik, dolayısıyla ihracat ucuzladı.
6-En mühimmi, insan sermayesidir. Dünya, nüfusunu cephelerde, göç yollarında kaybederken, Almanya’da nüfus hâlâ fazladır. Polonya, Çekoslovakya, Ukrayna ve Danimarka’dan sürgün edilen Almanlarla, harpte kaybedilen nüfus telâfi edilmiştir. [1876-1915 arasında Rumeli ve Kafkasya’dan 1,5 milyon muhacir Anadolu’ya gelmişti.]
7-Bu devirde, Yahudilerin malları talan edildi. O zaman Almanya’da sayıca fazla, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak nisbeten iyi vaziyette idiler. Avrupalılar, tarihin her devrinde her musibetin müsebbibi olarak Yahudileri görmüştür. Nazilere göre, “Yahudiler, Alman ırkının kanını emen sülüklerdi. Dünya çapında organize oldukları için, insanlığın başına gelen her felâketin ve Cihan Harbi’nin arkasında onlar vardı.” Böylece ilk harbin ardından antisemitizm cereyanı güçlendi; 1935’ten itibaren Yahudi mallarına el konulmaya başladı. [Benzeri bir tatbikat bizde, sürgün edilen Rum ve Ermenilerin mallarında cereyan etmiştir.]
8-Nihayet hâlâ dipdiri yaşayan Prusya ruhu ve Kral Büyük Friedrich’in hatırası, kalkınmada ciddi rol oynamıştır. Almanlar, azimli ve çalışkan bir halktır. Disiplinlidir. Romantik, hatta saf denecek kadar gururlu ve kendisini beğenmiştir. Çalışmak, çalışmak, para kazanmak; böylece kafasında çizdiği hayatı rahat bir şekilde yaşamak, her Alman’ın hayat felsefesidir.
Almanya’nın II. Cihan Harbi hezimetinden sonraki dirilip toparlanmasını da başka bir yazıda ele alalım inşallah...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.