EMEVÎLERİN HATASI NEYDİ?

A -
A +
İranlı bilim tarihçisi Şiî Profesör Seyyid Hüseyn Nasr der ki: Emevî halifelerini, Müslüman memleketlerdeki modern tiranlarla bir tutmamalıdır. Bunlar dini bizzat yıkmaya uğraşırken, Emevîler devrinde İslâmiyet tatbik ediliyordu.”
 
Ehl-i beytin adını kullanarak iktidar hırsı ile ayaklananlar, isyanlarını haklı göstermek için Emevîleri kötülemişler; onları fısk ve zulüm ile itham etmişlerdir. Hâlbuki kendi isyanları neticesinde halkın maruz kaldığı sıkıntı, Emevîlerin verdiğini kat kat geçmiştir. Halifelerin şahsi günahlarının hesabını Allah sorar; bu, halifeliğin meşruluğuna halel vermez. Günahsız insan yoktur. Hadis-i şeriflerden anlaşılan; halifenin fısk veya zulmü, isyan için bahane olamaz.
İranlı bilim tarihçisi Şiî Profesör Seyyid Hüseyin Nasr bile der ki: ''Emevî halifelerini, Müslüman memleketlerdeki modern tiranlarla bir tutmamalıdır. Bunlar dini bizzat yıkmaya uğraşırken, Emevîler devrinde İslâmiyet tatbik ediliyordu.”
 
İctihadı ile oldu
 
Hazret-i Muaviye, Hazret-i Ömer devrinden beri Şam valisiydi. Hazret-i Ali’ye biat edenler arasında değildi. Sonra da Hazret-i Osman’ın katillerine kısas yapılmadığı ve katillerin çoğu Hazret-i Ali ordusuna sığınıp izini kaybettirdiği için kendisini halife ilan etti.
Bu, içtihadı ile olmuş; çünki Cenab-ı Peygamber halife olacağını haber vermişti (İbn Sa’d, Zehebî). Ulema, içtihadı zaman itibarıyla isabetli olmasa bile, sahabilik cihetiyle kınanamayacağını söyler. Nitekim sahabenin çoğu, hatta Hazret-i Ali’nin biraderi Ukayl bile onun yanında yer aldı. 20 yıllık valiliği ve 19 yıllık hilafeti, İslam tarihinin altın çağlarındandır.
Halifeliğinin sonuna doğru sahabeden bazıları ileride bir karışıklık yaşanmaması için yerine oğlunu veliahd tayin etmesini söylediler. Hacca gittiğinde diğer sahabilere danıştı. Hüseyin bin Ali ve Abdullah bin Zübeyr dışında hepsi bunu kabul etti ve veliahde biat ettiler. Halifeliğin babadan oğula geçmesi, şer’î hükümlere aykırı değildir. İbn Haldun der ki: “Bunu yapmasaydı çok daha büyük sıkıntılar doğardı.” İbn Hacer de der ki: “Halifelik için, şahsi üstünlüktense, güç ve siyaset aranır.”
Hucr bin Adi’nin katlini tarihler farklı farklı anlatıyor. el-Kâmil’den anlaşıldığına göre fitnenin def’i için siyaseten olmuştur. İşin hakikatini anlamak mümkün değildir. Ama Muaviye düşmanları bunu çok kullanmıştır. Hazret-i Ali’nin ateşli taraftarı Hasen el-Basrî, çok yüksek bir zat olmasına rağmen, aşırı hüsn-i zannı sebebiyle adaletine veya fıskına bakmadan herkesten rivayet ettiği için, hadis âlimleri kendisini güvenilir bulmaz.
 
Kerbelâ Fâciası
 
Hazret-i Hüseyin, efdal (daha faziletli) varken, mefdulün (daha az faziletlinin) halife olamayacağı ictihadında idi. Sahabenin çoğu ise böyle düşünmüyordu. Bu sebeple Yezid’e biat ettiler ve valilerinin arkasında namaz kıldılar. O esnada Kûfe’de isyan çıktı. Hazret-i Hüseyin’i Irak’a davet ettiler. O da akrabasının ve sahabilerin ikazına rağmen gitti.
Yolda vali İbn Ziyad önünü kesti. Hüseyin, geri dönmeyi kabul etti, ama biatı kabul etmedi. Bu sebeple taraftarlarının çoğu ile beraber şehit oldu. Bu emri Yezid vermedi; nitekim isteseydi bunu daha evvel yapabilirdi. Nitekim kurtulan 10 yaşındaki yegâne oğlu Zeynelâbidin Ali’yi öldürmek şöyle dursun; ölünceye kadar ihtimam etti. O da hiç politikaya karışmadı. Nitekim Kısas-ı Enbiya'da geçtiği üzere, Hazret-i Hüseyin’in kızı Sükeyne, “Yezid’den hayırlı düşman görmedim” demiştir.
Kerbela hâdisesini bahane eden Medineliler ayaklanıp, vali ve maiyetini şehir dışına sürdüler. Şam’dan yollanan ordu, itaate davet etti; 3 gün de mühlet verdi. Kabul edilmeyince, isyan çok sert bastırıldı. Buna Hârre Vak’ası derler. Ardından Mekkelilerin birkaç sene süren isyanı da aynı şekilde bastırıldı. Bunlar saltanatı korumak için yapılmış kendince haklı icraatlardır.
 
Hutbede sövmek mi?
 
Şiî tarihçi Makrizî’nin anlattığına göre, Sıffîn harbi esasında, Hazreti Ali’nin ordusundaki bazı kendisini bilmezler, Şam askeri ve Hazreti Muaviye’ye namazlardan sonra sövmeye başladılar. Bunu işiten Şamlılar da harb propagandası çerçevesinde buna mukabele ettiler. Bu âdeti Ömer bin Abdilaziz kaldırdı. Şu hâlde bu işi başlatan Emevîler değildi. Muharebe, lanetleşmeden daha kötüdür. Üstelik Ehl-i Beyte sövmeyi kötü görenler; öte yandan Ebu Bekr, Ömer ve Âişe’ye sövmeyi ibadet sayar!..
Emevîler, insanların Müslüman olmasını engellemek şöyle dursun; en fazla ihtida hareketi onlar zamanında olmuştur. İnsanlar kitle hâlinde Müslümanlığa girmiştir. Hatta Horasan valisi, Halife Ömer bin Abdilaziz’e, gayrimüslimlerin vergiden kaçmak için Müslüman olduklarını düşündüğünü yazarak, sünnet kontrolü yapmayı teklif etti. Halife, “Allah, bizi vergi tahsildarı veya sünnetçi olarak göndermedi” şeklinde tarihî bir cevap verdi...
Emevîler, Arap milliyetçiliği yapmakla suçlanmıştır. Hâlbuki onlar zamanındaki âlimler ve kumandanların ekserisi mevâliden, yani Arap olmayan Müslümanlardandı. Emevîler, saltanatlarına ilişmeyen kimsenin hayatına ve fikirlerine karışmazdı.
Türkistan’ın istilası, Araplarla Türkleri komşu yaptı. Türkler, Arapların yanında yer aldı. Bu da Arapların Türklere teveccühünü arttırdı. Ubeydullah bin Ziyad, Kûfe’ye Müslüman Türkleri yerleştirdi. Müslüman olan Türk hükümdarları tahtında bırakıldı.
Talkan gibi muharebelerde ölenleri katliâma uğramış gibi göstermek doğru değildir. Enteresandır ki, bazı Arap kabileleri, Abbasîler zamanında, Araplara ayrımcılık yapılıp Arap olmayanların üstün tutulduğu iddiasıyla ayaklanmıştı. Bu da meselenin hassasiyetini gösterir.
 
 
Ah bu tarihçiler!
 
Emevîler bahsinde eldeki tarihlerin bü­yük ekseriyetinin kaynakları, Abbasîler devrinde yazılıp, onların arzula­rına göre tertip edilerek yayılmış tarihlerdir. Abbasîler, Emevîlere düşman olduğundan, tarihçileri de, dünyalık ele geçirmek için, ilmi, siyasete kurban etmişlerdir. Sultanların gözüne girmek, mal ve mevki elde etmek için vakaları değiştirmekten, hadiseleri yanlış yazmaktan çekinmemiş; Emevîleri insafsızca kötülemeye, onların hatalarını şişirmeye koyulmuşlardı. Emevîler aleyhinde hadis bile uydurmuşlardır.
Ehl-i beyt iktidarı sloganı ardında büyük bir isyan çıkarıp, Emevîleri yıkan ve aileyi katliâma tabi tutan Abbasîler, iktidarı vermek şöyle dursun, Ehl-i beyte, Emevîler zamanında benzerine rastlanmayan eziyetlerde bulundular. Öyle ki Hazret-i Ali evladı, Mağrip ve Türkistan’a sığınmaya mecbur oldu.
Osmanlılar, zaman cihetinden, Abbasîlere daha yakın, toprak cihetinden de, komşu sayıldığından, cahil bazı tarihçiler, Abbasî tarihlerini olduğu gibi tercüme etmiş, onların tesirinde kalarak aynı hataları tekrarlamıştır. Bir yandan da, Şah İsmail ordusunun döküntüsü olup, Anadolu tekkelerine sığınan Bâtınîler, Türk halkına ve kemale varamamış bazı tasavvufçulara sahabe ve Emevî düşmanlığı bulaştırmıştır.
Bu meseleye dair en objektif ve mutemet olan kitaplarından birisi, Nişancızade’nin Mir’at-ı Kâinat isimli tarihidir. Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya'sı; bazı yerlerinde bahsedilen tesire rastlansa da, faydalıdır. Şu kitaplar dışında bu mevzuda tarafsız yazılmış Türkçe muteber eser yok gibidir: Ebu Bekr İbnü’l-Arabî, el-Avâsım mine’l-Kavâsım; İbn Haldun, Mukaddime; İbn Hacer el-Mekkî, es-Savâiku’l-Muhrika; Şah Veliyyullah, İzâletü’l-Hafâ ve Kurretü’l-Ayneyn; Abdülaziz el-Ferharî, en-Nâhiyetü an Ta’nı Emîril-Mü’minîn Muaviye; Ömer Nasuhi Bilmen, Eshab-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikatları; Hüseyn Hilmi Işık; Eshâb-ı Kirâm... Bunları okumadan bu meseleler hakkında söz söylemek suiniyet değilse, cehalettir.
 
Tarih nasıl tahrif edilir!
 
Abdülmelik bin Mervan, âbid ve âlim bir gençti. Öyle ki Mescid Güvercini diye anılırdı. Babası vefat edip, halife olduğu kendisine haber verildiğinde, okuduğu mushafı yerine koyarken, üzerine binen yükü düşünerek, “Korkarım seninle beni ayırdılar” demiştir. Muhalif tarihlerde ise “Abdülmelik, halife olunca, mushafı fırlatıp artık seninle işim olmaz” diyerek münafıklık imasında bulunulur.
Halife Abdülmelik zamanında Hicaz’da kolera salgını olduğu için, Şam’dan hacca gidiş muvakkaten yasaklanmıştı. O esnada inşaı tamamlanan Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahrâ parlak bir merasimle açıldı. Muhalif tarihçiler, “Abdülmelik, hac için Hicaz yerine, artık Kudüs’e gidilmesini emretti” diye yazdılar.
Şiîler, davalarına revaç vermek için İmam Ebu Hanife gibi meşhur sevilen zatların kendilerini desteklediği iddiasını yaymıştır ki, doğru değildir. Ebu Hanife, kitaplarında zalim ve fâsık da olsa halifeye isyanı meneder.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.