Türkiye-AB ilişkilerinde dönüm noktasında mıyız?

A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği’ne yönelik söylemini sertleştirdi.
Pazartesi günü yaptığı konuşmada, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un Türkiye’ye karşı yaptırım uygulama tehdidine sert ifadelerle karşı çıkıp, Brüksel’in Türkiye’nin üyeliği konusunda artık kararını vermesini istedi. “53 yıldır Türkiye’yi kapıda bekletenler nasıl olur da bunu söyleyebilir” sorusunu sorduktan sonra, yıl sonuna kadar bekleyip AB üyeliği meselesinin millete sorulacağını ifade etti.
Peki, Cumhurbaşkanını AB konusunda bu kadar kızdıran nedir?
Bunun birçok nedeni var…
Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB konusundaki bu sözleri, PKK tarafından şehit edilen Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’ün hafta sonunda katıldığı cenazesinden sonra söylediğinin altını çizmek gerekir. Daha iki gün önce Türkiye genç bir idarecisini toprağa vermişken, onu alçakça şehit eden PKK’ya kucak açmaya devam eden Avrupalı siyasetçilerden gelen tehditler sadece Cumhurbaşkanını değil Türkiye halkının büyük çoğunluğunu öfkelendiriyor.
PKK’yı resmen terör örgütü olarak tanımlamasına rağmen ona karşı mücadele etme konusunda hep gevşek davranan Avrupa Birliği, bu örgütün ağır saldırısı altında kalan Türkiye’nin halkını savunmak için almış olduğu tedbirleri de sürekli olarak eleştirmiştir. Avrupa ülkelerinin çoğu, uzun zamandır PKK’yı cesaretlendiren bir politika izleyerek bu örgütün silah bırakmasının önündeki en önemli engeli oluşturdular. Sadece Almanya’da PKK’lılarla ilgili 4.500 dosya olmasına rağmen Berlin’in bu teröristler konusunda gereğini yapmaktan kaçınması, Fransa ve Belçika gibi ülkelerin de aynı şekilde PKK’ya karşı mücadelede müttefikleri Ankara’ya destek vermek yerine bu örgütü teşvik edecek her türlü tavrı takınmaları Türkiye’de artık tahammül sınırlarını zorluyor.
Kendileri terör saldırılarına maruz kaldıklarında dünyayı ayağa kaldıran AB ülkelerinin, Türkiye’nin ve halkının güvenliğine kasteden terörist örgütlere ve onların siyasi uzantılarına destek vermesi Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da, halkı da Brüksel konusunda çok olumsuz bir kanaate sürükledi. Neredeyse her gün terörün kurbanı olan masum insanların cenaze törenlerine katılıp onların geride bıraktığı insanların acısını yakından hissettiklerinde bu olumsuz kanaatler öfkeye dönüşüyor.
Demokrasi ve insan haklarını gerekçe göstererek teröristlere ve onların siyasi uzantılarına kucak açan AB ülkelerinin bu değerlerin açık bir şekilde ihlal edildiği 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Türkiye’ye destek vermemeleri ise AB’ye karşı öfkeyi daha da artırıyor. AB ülkelerinin çoğunun darbeyi, Türkiye’deki hoşlanmadıkları Erdoğan iktidarının sona erdirilmesi için meşru bir araç gibi gören tutumlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan ve darbeye karşı çıkan halkta büyük bir hayal kırıklığı ve öfkeye yol açtığı biliniyor.
Başta Alman medyası olmak üzere, AB ülkelerindeki medyanın önemli bir kısmının darbe girişimi sonrasında da, Türk halkının iktidar tercihlerine karşı büyük bir saygısızlıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı ağır hakaretler içeren ve Türkiye’yi diktatörlük olarak tanımlayan yayınlar yapması, onların beklentilerinin aksine halkın, seçmiş olduğu Cumhurbaşkanına ve hükümete daha fazla destek vermesi sonucunu doğuruyor. Batı medyası, iktidarından memnun olmadığı başka ülkelerde de sıkça yaptığı gibi, Türkiye’de seçilmiş liderleri hedef alıp onları devirmeye yönelik yayınlar yaptıkça, Türk halkının liderlerine daha çok sahip çıktığı ve bu saldırıları yapanlara karşı daha uyanık olduğu görülüyor.
Bu durumda Avrupalı siyasetçilerin de artık bu tür karalama kampanyaları ve yaptırım tehditleriyle Türkiye’yi istedikleri yola sokma politikasından vazgeçmeleri ve Türk halkının iktidar tercihlerine saygı duyarak, Ankara ile eşit göz hizasında ve karşılıklı egemenliğe saygı ilkesi çerçevesinde bir ilişki geliştirmeye çalışması gerekiyor.
Bunu yapabildiklerinde, Ankara’da Avrupa ile her zaman iş birliği yapmaya hazır bir hükümet göreceklerdir. Ama bunu yapabilmek için eski emperyalist alışkanlıklarından kurtulup karşılarındaki ülkeyi eşit bir ortak olarak görmeye razı olmaları gerekiyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun dün Ankara’da Alman meslektaşıyla yaptığı ortak basın toplantısında söylediği “AB ülkelerinin Türkiye’yi aşağılayıcı tavırlarından bıktık” şeklindeki sözler aslında Avrupalılara her şeyi anlatıyor.
Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği Avrupalıların bu sözleri ne kadar anladıklarına bağlı olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.