İsrail’in güvenlik politikası güvenlik üretmiyor

A -
A +
İsrail’in güvenlik politikası kendisi dâhil hiç kimse için güvenlik üretmiyor. Bilakis, başta Filistinliler ve yakın çevresi olmak üzere her toplum ve devlet için güvensizlik kaynağı hâline dönüşmüş durumda.
İsrail’in “biz geçmişte zulme uğradık ve etrafımız düşmanlarla çevrili onun için her türlü hukuksuzluğu yapma hakkına sahibiz” anlayışının sürdürülemez olduğu son olaylarla bir kez daha görüldü. Dosta düşmana maliyet ödeterek ve çevreyi güvensiz hâle getirerek kendinizi güvene alamazsınız.
İsrail, sürdüre geldiği güvenlik anlayışıyla hem yayılmak/genişlemek hem de farklı coğrafyalardan, siyasal sistemlerden, devletlerden gelen Yahudileri bir arada tutmaya çalışıyor olabilir. Bu durum sürekli olduğu için Yahudi toplumu gerçeklikten uzaklaşıp çok çirkin resimler verebilmektedir. En son örneğini Mescid-i Aksa yanarken Ağlama Duvarı’nda toplanan Yahudilerin şarkılar eşliğinde dans ederek yangını seyretmelerinde ve Filistinlilerin evlerine çökmeye çalışmalarında gördük.
Çevrenizi cehenneme çevirerek güvende olamazsınız. Yakın çevrenizdeki devletlerde iç karışıklık çıkarmak ve bölge devletleri arasında rekabeti artırmak, onları birbirlerine karşı düşmanca davranmaya teşvik etmek, kısa vadede kârlı gibi gözükebilir ama bölge tam bir istikrarsızlığa büründüğünde siz de payınıza düşeni almak zorunda kalırsınız. Sürecin oraya doğru gittiğini gösteren emareler fazlasıyla mevcut.
 
İsrail hem dostlarına hem hasımlarına zarar veriyor
 
ABD’nin sorgusuz sualsiz, her gelişmede İsrail’e destek vermesi ve dayanışma içinde olması ABD karşıtlığının artmasına neden oluyor. Gelinen nokta itibarıyla İsrail, ABD’nin sırtında sorgulanamaz bir yüke dönüşmüş durumda. Söz konusu bu gerçeği dile getirmek dahi bir kabahat olabiliyor. Nitekim, Chicago Üniversitesi’nden John J. Mearsheimer ve Harvard Üniversitesinden Stephen Walt birlikte 2007 yılında “İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası” adıyla ABD-İsrail ilişkilerini azıcık da olsa sorgulayan bir kitap yazdılar, başlarına gelmeyen kalmadı.
Son ABD seçimlerinde, Başkan seçilen Joe Biden seçim sürecinde ve seçildikten sonra insan haklarına, evrensel değerlere, uluslararası kurumlara önem vereceğini vurgulamaya devam ederken kendini İsrail’in saldırgan politikasını desteklerken buldu. Biden’in “evrensel değerleri” İsrail duvarına çarptı.
Kurumsal olarak AB ve tek tek üye devletler de maalesef ya sessizler ya da İsrail’e destek vermekteler. Hatta bazıları utanç hanelerine yazılacak davranışlar sergilemektedirler.  Avusturya Başbakanlık Binasına ve Çekya’da Prag Kalesine İsrail Bayrağı’nın çekilmesi gibi.
Anti-Semitizmin vatanı olan bu topraklarda İsrail zulmüne olan desteği görünce insanın aklına “Acaba, tarihsel günahlarını affettirmek, vicdanlarını rahatlatmak için mi bu tür çirkin tavırlar sergiliyorlar?” demek geliyor.
 
Şimdi gelelim bir şey yapamayanlara/yapmayanlara
 
Uluslararası barış ve güvenliği korumaktan sorumlu olan kurum, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’dir. Fakat, BMGK kararları ne hikmetse İsrail’e karşı işlememekte/işletilmemekte. Gerçi artık ABD’nin vetosundan dolayı İsrail’e karşı karar dahi alınamıyor. Âdeta, İsrail’e BMGK’nin gizli daimî üyesi muamelesi yapılıyor. İsrail’in söz konusu bu konumu BM’nin etkisini sınırlıyor. BM çözüm yeri olmaktan uzaklaşıyor.
22 üyeli Arap Birliği ve 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Filistin konusunda ve İsrail sorununda olumlu sonuç doğuracak adımlar atamaması, bu iki bölgesel örgütün meşruiyetinin altını oyuyor. “İsrail zulmü karşısında bir şey yapamayacaksanız, siz niye varsınız ki?” sorusu çoktan bölge halklarının kafasına yerleşmiş durumda.
İsrail’in hukuk tanımaz, saldırgan davranışları Arap rejimlerinin meşruiyetini âdeta eritiyor. Rejimlerin güvenliğini her açıdan tehlikeye atıyor. Ürdün örneğinde olduğu gibi İsrail zulmünden kaçan Filistinliler komşu Arap ülkelerinde yönetilmesi gereken ciddi bir soruna dönüşüyor. Sorun devam ettikçe rejim güvenliği meselesi hâline geliyor.
Ayrıca, İsrail saldırganlığı karşısında Arap rejimlerinin harekete geçmemesi Arap sokağını harekete geçirebiliyor. Son yaşanan gelişmelerde bunu bir kez daha görmüş olduk. Onun için, Arap rejimlerinin bazılarından gelen gerginliğin azaltılması çağrılarının rejimlerini koruma amacını taşıdığını da bilmek gerekir.
Ezcümle; ABD ve AB ülkelerinden gelen “sorgusuz sualsiz destek” ile ilgili uluslararası ve bölgesel kurumların ve ülkelerin sessizliği İsrail’i daha saldırgan hâle getiriyor. Bu saldırganlık karşısında ilgili kurumların ve devletlerin bir şey yapamaması/yapmaması küresel vicdanı devreye sokuyor. Son gelişmeler üzerine dünyanın her bölgesinde insanların sokağa çıkması bunun en çarpıcı örneğidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.