Dünya değişirken Türkiye yerinde dursun isteniyor

A -
A +
Özellikle “müttefiklerimiz” tarafından Türkiye’nin her adımı izleniyor. Ne yapmak istediği, kimle görüştükleri, kısacası dış politik hareketleri tüm detaylarıyla ele alınıyor, yorumlanıyor.
Türk yetkililerin komşu ve çevre ülkeleriyle ilişkileri, görüşmeleri, ticareti, özellikle savunma alanındaki faaliyetleri dikkatlice takip ediliyor.
 
Hele konu İran ve Rusya ise işler daha bir farklılaşıyor.
 
Türkiye’nin Rusya ile belli başlıklarda yakaladığı ivme “müttefiklerimiz”in uykularını kaçırıyor. “Türkiye bizden habersiz, bize rağmen nasıl olur da Rusya ile kendi başına iş tutabilir” tavrındalar.
 
Dünya değişiyor, “müttefiklerimiz” değişiyor, düzenler bozuluyor, kartlar yeniden karılıyor ama tüm bunlar olurken ve devletler kendilerini yeni sürece göre konumlandırırken “Türkiye yerinde dursun” isteniyor.
Dünyada tarihin en hızlı aktığı ve siyasi türbülansın durmadan devam ettiği coğrafyanın göbeğinde bulunan Türkiye’nin duruşunda en ufak bir farklılık olsun istenmiyor.
 
“Müttefiklerimiz”in tavrı aynen şöyle;
“Biz ulusal çıkarlarımızı korumak için değişelim. Yeni ilişkiler kuralım. Yeni ittifaklar oluşturalım. Gerekirse terör örgütleriyle çalışalım. Onları müttefik belirleyelim. Vekâlet savaşının ana unsurları yapalım. Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore dâhil her istediğimiz ülkeyle diplomasi yürütelim, iş birliği yapalım ama geri döndüğümüzde Türkiye’yi Soğuk Savaş zamanında bıraktığımız yerde bulalım.”
 
“Ne olursa olsun. Hatta biz Türkiye’nin aleyhine, hayati çıkarlarına ters işler de yapsak, ona karşı terör örgütlerini dahi desteklesek, Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye de atsak. İç, dış, toplumsal ve millî bütünlüğünü zora sokacak faaliyetlerde de bulunsak, Türkiye sesini çıkarmasın. Verilenle yetinsin. Bizden habersiz otonom faaliyetlerde bulunmasın. Ne uzasın ne kısalsın. Sahip olduğu jeopolitiği ve insani ve askerî gücünü kendi için değil de bizim hizmetimize sunsun” beklentisindeler.
 
Yaşanan küresel ve bölgesel değişimleri ve başta “müttefikleri” olmak üzere devletlerin dış politik tavırlarındaki farklılaşmaları göz önünde bulundurarak Türkiye kendini konumlandırmaya kalktığında hemen “Türkiye’nin ekseni kayıyor. Türkiye’nin gidişatından endişe duyuyoruz. Türkiye bir NATO üyesi ve ona göre davranmalı” gibi cümleler bir çırpıda diziliyor.
“Müttefik” olmalarına rağmen, kendileri Türkiye’ye karşı açık ve örtülü ambargo uygulayabilir. Güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan “NATO’nun vazgeçilmez üyesi Türkiye”ye karşı savunma sanayi alanında kısıtlamalar getirilebiliyor.
 
Tüm bu yapılanlara rağmen, Türkiye kendi güvenliği için adım attığında “müttefikler” ayağa kalkıyor.
Türkiye’ye şöyle deniyor;
Bize rağmen senin ne haddine,
“Rusya ile ilişki kurmak,
Savunma sanayi alanında iş birliği yapmak,
S-400 savunma sistemi almak,
Ticaret yapmak, hele ruble ile,
Suriye’ye operasyon yapmak,
Irak’ta terörle mücadele etmek,
Karabağ’da Azerbaycan’ın yanında olmak,
Afrika’da iddia sahibi olmak,
Libya’da oyun değiştirici inisiyatif almak,
Doğu Akdeniz’de hak iddia etmek,
AB üyesi Yunanistan’ın karşısında durmak,
Bölgesel sorunlarda ara bulucu rolü oynamak,
Bölgesel ittifaklar kurmak ve inisiyatifler almak,
İHA/SİHA/TİHA’larla dünyada önde gelen drone güçlerinden biri olmak,
Savunma sanayi alanında iddialı projelere imza atmak” deniyor.
 
Ama beklenti boşuna. Çünkü dünya değişiyor, bölge değişiyor. “Müttefikler” değişiyor. Doğal olarak Türkiye de değişiyor.
Son söz; Türkiye konusunda bitmek bilmeyen yersiz endişelerinizin sona ermesini istiyorsanız, sürekli Türkiye’yi suçlamayı bırakıp, bakış ve duruşunuzu değiştirin. Türkiye’nin yük alan bir müttefik olduğunu fark edin. Belki o zaman rahatlarsınız.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.