İhtilal Hukuku: Hukuki Vicdan Yoksunluğu

A -
A +
27 Mayıs 1960 askeri ihtilalinin ardından yarım yüzyılı aşan bir zaman dilimi geçmiş olmasına rağmen, hadisenin etraflıca çözümlendiğinden söz edemeyiz. Hâlbuki siyasi tarihimizde bu ihtilalin, farklı disipliner ilgilere konu olabilecek düzeyde oldukça zengin değerlendirme pencereleri sunduğu bir gerçektir. Bu ihtilal, siyaset kuramından reel-politiğe, hukuk kültüründen hukuk öğretimine ve akademiden toplumsal ahlaka kadar geniş yelpazede bir değerlendirme alanı açmaktadır. Bu tür değerlendirmeler kuşkusuz geçmişle sahici bir biçimde yüzleşmeyi ve geçmişten dersler çıkarmayı mümkün kılacaktır. Zira bu ihtilal, ağır iktisadi, hukuki ve sosyal hasarlara yol açan oldukça öğretici bir envanterle karşımıza çıkmıştır.
Bânilerince 'devrim' olarak nitelenen bu ihtilal, kendine özgü bir hukuk -'ihtilal hukuku'- üretmiştir. Bu de facto hukuk düzeninin hukuk ve etik dışı trajik uygulamaları 'Yassıada yargılamalarında' kendisini ortaya koymuştur. 'Yargı bağımsızlığı, doğal hâkim ilkesi, masumiyet karinesi, hukukun geçmişe yürümemesi, savunma hakkı' gibi evrensel hukuk kaidelerinin ağır biçimde ihlal edildiği aktivist yargı kararları üretilebilmiştir. Mahkeme zabıtlarında hukuk katliamının yüzlerce örneği hem hukukçuların hem de tarihçilerin ilgisini beklemektedir.
Ne yazık ki bu utanç tablosunun teorik inşacıları, Sıddık Sami Onar, Tarık Zafer Tunaya, Muammer Aksoy, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Hüseyin Nail Kubalı gibi dönemin bilinen hukukçu akademisyenleri olmuştur. Darbeyi meşrulaştırıcı bir bildiriye de imza atan bu hukukçular, bir ihtilal komitesi kurulması önerisini de getirmişlerdir.
İhtilal hukukunun teorisyenleri, 'devrimler normal hukuk kurallarıyla bağlı olmaz' sözü ile evrensel hukuk ilkelerinin ihlalini meşrulaştırıcı bir söylem geliştirmişlerdir. Bu ihlalin en ironik ve dramatik ifadesi bir hukukçu akademisyene aittir: "Demokrat Partililerin hepsi aksi ispat edilene kadar suçludur!' Masumiyet karinesi normal zamanlarda geçerlidir. Şimdi devrim zamanıdır."
Darbe savunuculuğu yapan 'ihtilal hukukçuları', ihtilal mahkemelerinin extra legem icraatlarına cevaz vermişlerdir. Bu kararlara imza atan yargıçlar kadar, bu darbeyi meşrulaştırıcı bir dil üreten hukukçu akademisyenlerin varlığı hukuk tarihimiz ve hukuk öğretimimiz açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir tabloyu karşımıza çıkarmaktadır. Bu durum, bugün daha çok nicelikselliği üzerinden tartışılan hukuk öğretimi meselesinin daha derinlikli bir sorun analizinin (etik-vicdan eğitimi) gerekliliğini göstermektedir. Bu utanca destek veren aydınların sosyo-psikolojisi ise üzerinde tahlili gerekli kılan ayrı bir bahistir.
Meşru anayasal düzeni, parlamentoyu, hükümeti ve ordu düzenini kast eden bu ihtilal, siyasi tarihimizde daha sonraki 'militer, paramiliter ve/ya bürokratik darbe' girişimlerine de ilham kaynağı olmuştur. Demokratik siyasal meşruiyeti temin eden asli mecraların yerine askeri, yargısal ve bürokratik güçlerin ikame ediciliği fikri zemin bulmuştur. Karşıtlıklar üzerinden üretilen rafine bir ideolojik dil geliştirilmiştir. Operasyonel bir güce dayanan bu ihtilalci dil, yargıyı bir yargı ideolojisi üreterek esir almıştır. Bu ihtilal, demokrasi üzerinde vesayet edici araçlar üretmenin ve bunların dilini geliştirmenin metodolojisini örneklendirmiştir.
Yargısal alanı zapteden bu ihtilal ruhu, yaklaşık 500 kişiyi, askıya alınan ve 12 Haziran 1960 tarihli kanunla mülga olan anayasayı ihlal suçunu isnat ederek idamla yargılamıştır. Yine bu ihtilal ruhu, 'ülke elden gidiyor, ülke satılıyor, Cumhuriyet değerleri yıkılıyor, diktatörlük geliyor' gibi algısal söylemlerle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve iki Bakanını idam sehpasına göndermenin ve/ya siyaseten katletmenin ayıbını bu ülkeye yaşatmıştır.
Siyasi tarihimizde demokrasi ve özgürlüklere darbe ruhunu ve ihtilal hukukunu sembolize eden Yassıada'nın bir Demokrasi ve Özgürlük adası yapılması projesi oldukça anlamlıdır. Ancak süreçsel olarak hukuk öğretimimizin ve hukuk fakültelerimizin de 'Yassıada sendromu' ile yüzleşmesi gerekmektedir. Zira millet iradesinin ve demokrasinin boynuna geçirilen yağlı ilmeğin utancına ortak olan hukuk aklı ile hesaplaşacak bir 'hukuk/çu vicdanı' inşa etmenin tarihi sorumluluğu altındayız.
Bu vesileyle Mısır'da küresel vicdanı sınayan darbe zihniyetini telin ediyorum!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.