Küreselleşme Olgusu ve Hukuk Öğretimi -2-

A -
A +

Küreselleşme olgusunun belirli bir yerelliğe veya ulusallığa özgülenmiş olan birçok yerleşik yapı ve düzenekleri 'yapı bozumuna' uğrattığını ifade etmiştik. Tarihsel olarak, ulus devletlerin hukuk sistemleri, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl başlarındaki iktibas hareketleri ile birlikte birbirine benzeşik bir hal almıştır. Köken itibariyle Roma-Cermen Hukuk sistemi veya Anglo-Sakson Hukukuna dayanan ulusal hukuk sistemleri, ortak hukuk ailelerine mensubiyet ile birlikte sistemik bir benzeşime sahip olmuşlardır. Bu sistemik benzeşime rağmen, üretmiş oldukları kendine özgü kavramları, hukuk doktirinasyonu ve uygulaması açısından 'ulusal hukuk' olma niteliğini bir ölçüde muhafaza etmiştir.
Ancak uluslararası ölçekte 'mal, hizmet ve sermayenin entegrasyonu ve mobilizasyonunu' ifade eden küreselleşme olgusunun var ettiği uluslar üstü bağlam yeni bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu yeni durum ile birlikte 'birlik hukuklarının' ortaya çıkması, hukukun ulusal karakterini görece esnetmiştir. Temelinde ulus devletlere ve bunlar arasındaki ilişkilere dayanmakla birlikte Avrupa Birliği vb. yapılar, uluslar üstü yeni hukuksal alanlar ortaya çıkarmıştır. Bu yapıların sunmuş olduğu ulus-ötesi imkânlar, küreselleşme eğiliminin güçlenmesiyle birlikte, ulus devletlerin egemenliğini görece buharlaştıran yeni hukuksal alanlar açmıştır.
Bu dönüşümde söz konusu birliklerin yanı sıra, ulus devletlerden müteşekkil olan uluslararası topluluğa, Dünya Sağlık Örgütü gibi ulusal sınırları aşan yeni yapılar ve/ya örgütler eklemlenmiştir. Ayrıca küresel sermayenin mobilizasyonunu ifade eden global şirketler de bu sürece dahil olmuştur. Sınırlar, dışarıdan gelen ürünlere, düşüncelere, bilgilere, sermayeye, hizmetlere, kültürel etkilere ve bunların yanında suça, sosyal sorunlara ve ulus devletin egemenlik yetkisi ile rekabet eden ulus-ötesi güçlere açılmıştır. Küreselleşme ile birlikte ekonomik ilişkiler, uluslararası sistemin temel belirleyicisi haline gelmiştir. Küresel finans piyasalarının baskısı karşısında maddi temeli zayıflayan ulus devlet yapılarını dönüştüren küreselleşme olgusu, doğallıkla beraberinde ulusal hukuki yapıları da dönüşüme uğratmıştır. Öğretim alanında bu dönüşümle eş zamanlı bir değişimin yaşanması da kaçınılmaz hale gelmiştir.
Küreselleşme ile birlikte hukukun ulus-aşırı niteliği, geleneksel hukuksal alanlar arasındaki kategorik ayrımı da etkisizleştirmiştir. Egemenliğini sürdüren kamu hukuku ve özel hukuk ayrımının bugün kısmen anlamını yitirdiği söylenebilir.
Ancak kaydetmeliyiz ki, uluslararası bir müfredat çerçevesinde hukuk öğretimi, ulusal hukuk öğretiminden köklü biçimde ayrışmaktadır. Bu ayrışma yalnızca öğrenim müfredatı, öğretim yöntemleri, öğrenci ve öğretim elemanı profili açısından değil, hukuk kavramı açısından da bir dönüşümü beraberinde getirmektedir.
Ulusal hukuk öğretim sistemleri küreselleşmenin doğurduğu talepkârlıklar doğrultusunda yeni bir global hukukçu profilinin üretilmesini gerekli kılmıştır. Mesleki anlamda hem hukuk ve hem de ceza adaleti açısından uluslararası davaları yürütebilecek yeterliliklere sahip hukukçuların yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu yeni durum öncelikle uluslararası ölçekte mobilizasyona imkân sağlayabilecek bir dil donanımını gerekli kılmaktadır. Ne yazık ki bu noktadaki yetersizlikten ötürü, uluslararası arenada kamuyu temsil edecek yeterli sayıda hukukçu adayı bulunamamaktadır.
Türk yükseköğretiminde akademik yapı ve programlar anlamında türdeşleşme eğilimi, küreselleşme olgusuna rağmen geleneksel öğretim metodolojisi üzerinde ısrarını sürdürmektedir. Halbuki hukuk fakültelerinin kurumsal misyon ve vizyon farklılaşması ile bu sorun belirli ölçüde izale edilebilir. Rekabet şartlarının da icbar etmesi ile oldukça sınırlı da olsa bazı vakıf üniversiteleri hukuk fakülteleri bu gerçekliğin farkındadır. Gerçekçi olmak gerekirse, bütün hukuk fakültelerinin bu beklentiyi karşılayacak uluslararası bir program uygulamaları beklenemez. Uluslararası bir program uygulamak da mukayeseli araştırmalar yapmaksızın anlamsızdır. Zira 'öğretim süreci ile akademik araştırma' arasında zorunlu bir etkileşim söz konusudur.
Bu dönüşüm, kavramsal ve kurumsal düzeyde köklü bir yeniden yapılanmayı gerekli kılmaktadır. Sonraki yazılarımızda öğrenim ve akademik süreçlerin yeniden yapılandırılmasından müfredata kadar bu çok boyutlu meselenin farklı yönlerini konu edineceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.