Mülteci krizi: Kıyıya vuran insanlık

A -
A +
İnsanlık tarihi boyunca yaşanan doğal afetler, savaş, sürgün, istila, açlık, kıtlık veya başkaca insani krizler sonucunda büyük göç dalgalarının ortaya çıktığına tanık olunmuştur. Farklı coğrafi bölgelere yönelen bu göç dalgalarının dünya tarihinde farklı merkezi coğrafyaların ve yeni havzaların inşasına imkân sağladığı bilinmektedir. Örneğin kavimler göçü, Avrupa kıtasını demografik, kültürel ve etnik açıdan şekillendiren temel faktör olmuştur. Benzer biçimde Asya'nın içlerinden Anadolu ve Balkanlara doğru yönelen demografik hareketlenme, yeni medeniyet havzaları ortaya çıkarmıştır. Birinci ve İkinci Dünya Harbi sonrasında Avrupa kıtasında yayılım gösteren göç dalgaları da beşeri ve kültürel coğrafyaları olduğu kadar medeniyet coğrafyalarını da kuran demografik dalgalanmalar meydana getirmiştir.
Bugün, İkinci Dünya Harbi sonrasında, Akdeniz üzerinden Avrupa'ya yönelen en büyük göç hareketinin ortaya çıkardığı derin insanlık krizine tanıklık ediyoruz. Tarihte varlık bulan büyük uygarlıklara beşiklik eden Akdeniz havzası, modern çağda derin bir insanlık trajedisine sahne oluyor. İnsanlığa eşsiz bir tarihsel miras bırakan bu havzanın ahfadının gözü önünde küresel insani duyarlılık sınanıyor.

2011 yılından bu yana Suriyelilerin yurtlarından sürgün edilmelerine yol açan yıkımın ortaya çıkardığı bu krizin ağır insani maliyeti altında insanlık eziliyor. Akdeniz kıyılarına vuran cesetler, 'modern medeniyetin' ölüm habercileri. Ne yazık ki, tarihi bir uygarlıklar anıtı olan Akdeniz, ölüm denizine ve bir medeniyet mezarlığına dönüşüyor. Gelecek/yaşam inşası adına Avrupa'yı bir sığınma kapısı olarak gören binlerce Suriyeli, Avrupa ülkelerine iltica etmek amacıyla birçok ölüm vadisinden geçiyor. Gözlerimizin önünde insan kaçakçılarının merhametine mahkûm olan binlerce insan, ölümle yüzleşiyor. Bugüne kadar Avrupa kapılarını zorlayan yaklaşık 300 bin kişilik bu göç dalgasının Avrupa Birliğini krize soktuğu görülüyor.

Bu iltica dalgası, Avrupa Birliği fikrinin dışlayıcı vizyonunu da gözler önüne sermiştir. Göç dalgalarını savmak adına, fiziki ve zihni bariyerler oluşturulmuştur. Örneğin Macaristan, göçmenlerin ülkeye girişini önlemek adına, sınırlarına 175 kilometrelik tel örgüler çekmiştir. Çek Cumhuriyeti ve Slovakya yalnızca Hıristiyan olan Suriyeli göçmenleri kabul edeceğini beyan ederek dışlayıcı İslamofobik bir dindaşlık kriteri getirmiştir.

Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere'nin Avrupa Birliği üyesi ülkelerin sınırlarında yaşanan göçmen krizine çözüm olarak getirmiş olduğu şu öneri de dikkat çekicidir: "Büyük bir mülteci kampının Türkiye'de kurulabilmesi için AB fonlarından faydalanabiliriz. O mülteci kampında kimin Avrupa'ya alınacağına karar verebiliriz."

Bu beyanatın zihinsel kodları, yaşanmakta olan trajedi karşısında ortaya konan refleksin insani bir duyarlılığı değil, konformist bir dışlayıcılığı ifşa etmektedir. Bir yönüyle, Avrupa medeniyetinin yurttaşlarına vadettiği ve pazarladığı steril yaşam standardını ve kültürünü zorlayan bu göç hareketi karşısında bir içe kapanma refleksi kendini göstermektedir. Diğer yönüyle de yaşlanan Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu genç insan kaynağını temin etme adına bir fırsat olarak değerlendirilmektedir. Bu fırsatı etkin biçimde kullanabilmek adına, iltica taleplerinin değerlendirilmesinde eğitim, meslek gibi nitelik ve kariyerlerin dikkate alınacağı bir göçmen politikası uygulanması amaçlanmaktadır.

Bu krizin sınırında yer alan ülke olarak Türkiye ise, 2011 yılından bu yana Suriye'den gelen yaklaşık iki milyon kişiye sığınak olmuştur. Küresel insani yardım raporuna göre, Türkiye dünyada en büyük göçmen popülasyonu kabul eden ve en fazla insani yardımda bulunan ülke olmuştur. Türkiye'de insani duyarlılık saikiyle herhangi bir etnik, mezhebi ya da dini rezervasyon gözetilmeksizin geçici nitelikte de olsa bir sığınma politikası üretilmiştir. Bu duyarlılığa eşlik eden yüksek toplumsal kabul düzeyinin daha kalıcı nitelikte rasyonel biçimde yönetilmesi icap etmektedir. Tarihte olduğu üzere, göç hareketlerinin kalıcılığı olgusundan hareketle uzun vadeli entegrasyon ve göç politikalarının üretilmesi zorunluluk arz etmektedir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.