Yükseköğretimin Değişim/Dönüşüm Dinamikleri

A -
A +
Dünya, küresel ölçekte yaşanmakta olan sosyo-kültürel değişimler, dönüşen demografik yapılar, değişken ekonomik göstergeler, teknolojik devrim, bilişim teknolojisindeki gelişmelere vd. tanık olmaktadır. Bu tablo, dönüşüm dinamikleri doğrultusunda yükseköğretimin de bütün unsurları ile restorasyonunu kamusal bir sorumluluk olarak gerekli kılmaktadır.
Yaklaşık %85 oranındaki brüt okullaşma oranı ve 6 milyon civarındaki öğrenci sayısı ile Türkiye’de yükseköğretim alanında büyük bir potansiyelin varlığından söz edebiliriz. Bu, bir yandan geleceğe yönelik bir umut vaat etmenin yanı sıra, diğer yandan üniversiteler üzerinde ağır bir sorumluluğa da işaret etmektedir. Bilgi-bilimsel ve entelektüel sermayesi kadar, insani duyarlılığı da gelişmiş bir üniversite gençliğine olan derin ihtiyacımız söz konusudur.
Küreselleşmenin sosyo-kültürel dinamikleri ile giderek küçülen dünyada bilginin heryerdeliği, bilgi paylaşımının oldukça düşük maliyetle etkin bir biçimde gerçekleşiyor olması, küresel ekonomik gelişim doğallıkla bütün unsur ve misyonu ile üniversiter yapıları da dönüştürmektedir. Bu dönüşüm, üniversitelerin kurumsal yapı ve işleyiş modellerini yeniden planlamayı zorunlu kılmaktadır.
Öncelikle, öğretim yöntem ve modelleri açısından konvansiyonel araç ve tutumların revizyonu gerekli hale gelmiştir. Zira bu hızlı değişim, iş gücü piyasasına girecek olan mezunların taşıması gereken niteliklerdeki değişim, üniversitelerin karşılaması gereken beklentileri de dönüşüme uğratmıştır. Bu doğrultuda iş dünyası daha iyi eğitim almış, muhayyilesi geniş, iş birliğine açık, özgüvenli ve kişisel sorumluluk almaya yatkın bireylere ihtiyaç duymaktadır.
İş gücü talebi ile birlikte düşünüldüğünde, bu talebe uyum göstermeyen programlardan alınan diplomalar günden güne değer yitimine maruz kalmaktadır. Mezun olunan programa göre işsizlik riskinin büyümesi, bu programları ve bunlardan mezun olan kişileri büyük baskı altında tutmaktadır.
Bilgi paylaşım teknolojilerindeki gelişme bilginin heryerdeliği sonucunu doğurmuştur. Buna bağlı biçimde öğreticilerin bilgi tekeli kısmen zayıflamıştır. Bilgiye görece kolay erişim, akademinin konvansiyonel gücünü ve önemini azaltmıştır. Bu durum, bilgisel alan üzerindeki akademik egemenliğin cılızlaşmasına yol açmıştır. Uzmanlaşmanın da var ettiği bu bilgisel genişleme, alanlar arasında epistemik bir kopuşu da beraberinde getirmiştir.
Bu kopuş, akademik anlamda sentez yapabilme becerisinin önemini de ortaya çıkarmıştır. Akademinin parçalı epistemik zemini, sentez işlevini üstlenecek bir mecra arayışını var etmiştir. Günümüzde bu işi, üniversite dışında özel sektör ya da düşünce kuruluşları (think-tank) veya araştırma şirketlerinin üstlendiğini görmekteyiz.
Küreselleşmenin ortaya çıkardığı sınırsız bilgi coğrafyasında, üniversiteler arasında ağır bir rekabet durumu hasıl olmuştur. İnsan kaynağının mobilizasyonu ile fonların ve sermayenin dinamik akışkanlığı gerçekliği karşısında dünya üniversiteleri ağır rekabet koşulları ile karşı karşıyadır. Üniversitelerin rekabet edebilme kabiliyeti arttırılmadığı takdirde yükseköğretimimizin belirli bir vasatı aşması mümkün olmayacaktır. Nitelikli akademik insan kaynağı, öğrenci ve mali kaynaklar var edilemediği müddetçe beyin göçü ve yurt dışına yöneliş sürecektir.
Bütün bu küresel dönüşüm faktörleri karşısında üniversiteler, yükseköğretimin bütün unsurları açısından yeniden yapılanmayı gerekli kılmaktadır. Bu meyanda öncelikle bütün kabullerin yeniden sorgulanması zorunlu hâle gelmektedir. Mevcut akademik birimlerin varlık nedenleri yeniden gözden geçirilmeli ve gerekliliği düşünülen yeni birimler tespit edilmelidir. Eğitim-öğretim ve araştırma çıktılarının denetlenmesi konusunda üniversiteler daha girişken ve cesur olmalıdır. Üniversiteler, belirli performans hedefleri doğrultusunda eylem planları oluşturmalı ve bunlara yönelik değerlendirici raporlama süreçlerini işletmelidir.
Yükseköğretimin özgün karakteristiği doğrultusunda üniversite yönetimleri ise, üniversiter misyona rehberlik/liderlik etme ve kolaylık sağlama yükümlüğü taşımaktadır. Akademisyenlerin ve öğrencilerin heryerdeliğine karşılık, üniversite yönetimleri henüz kampüs sınırlarını aşma noktasında gerekli dinamizmi sergileyememektedir. Bu dönüşüm karşısında üniversitelerin küresel bir yönetim perspektifinden uzak kalmaları düşünülemez. Zira her geçen gün ağırlaşan rekabet koşulları ve kaynakların sınırlılığı, ‘üniversite yönetimini’ giderek zorlaşan ve karmaşıklaşan bir göreve dönüştürmüştür.
Bu değişim dinamikleri karşısında, yalnızca dönüşüm potansiyeli sergileyebilen üniversiteler vasatizm tuzağından kurtulabileceklerdir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.