Üniversite-Sivil Toplum İlişkisi

A -
A +

Üniversite (universitas), tarihî kurumsal yapısı itibariyle, bir lonca, birlik ve/ya vakıf ‘tüzel kişiliği’ olarak örgütlenmiş sivil toplum yapıları şeklinde ortaya çıkmıştır. Kökeni açısından genel anlamda eğitim-öğretim ve özelde yükseköğretim (üniversite), yapısal anlamda sivil toplum ile bağıntılı olmuştur. Görece uzun tarihî serüveni içerisinde ‘aile ve sivil toplumun’ uhdesinde gerçekleştirilen eğitim-öğretim süreçlerinin çoğulcu doğası, kamusal bir yapıya dönüşmüştür.
Belirli bir ‘ulus kimliği ve kültürü’ oluşturmak adına ulus devlet pratiği eğitim-öğretim etkinliklerini hem yapısal ve hem de içeriksel olarak tek tipleştirmiştir. ‘Standardize etmek, denetlemek ve gözetim altında tutmak’ gibi amaçlar doğrultusunda kamusal öğretim anlayışı geliştirilmiştir. Eğitim-öğretim süreçleri ideolojik temelde yoğun endoktrinasyon süreçlerine maruz kalmıştır. Öğretim işlevi ön plana çıkan üniversite anlayışı, resmi ideolojinin belletimi fonksiyonunu üstlenen kurumsal yapılara dönüşmüştür. Sivil alandan kopuşla birlikte yükseköğretim alanı, farklılıkların buharlaştığı, tek biçimci ve tek ideale yönelik öğretim ilkesinin egemenliğine terk edilmiştir.
Üniversiteler hem kökenindeki sivil yapısal karakteristiğe uyumluluk adına ve hem de topluma hizmet fonksiyonu açısından sivil alana temas etmenin imkânlarını daha etkin biçimde var etmelidir. Özellikle küresel yükseköğretim pazarındaki yoğun rekabet ortamında üniversiteler farkındalık ortaya koymak adına sivil alan ile temas kurduğu yeni sosyal ve kültürel mecralar üretmek zorundadır.
Uygulamalı araştırmalar, kampüs dışı öğrenim etkinlikleri, kırsalda ve kentte yaşayan yurttaşların erişebileceği hizmetler, yaparak öğrenme, klinikler, diğer eğitim-öğretim kurumları ile ortak çalışmalar, meslek içi eğitim hizmetleri, idari yöneticilere yönelik eğitim programları ve sivil toplum kuruluşları ile gerçekleştirilen ortaklık çalışmaları bu yeni mecralara örnek olarak kaydedilebilir. Bütün bu unsurlarla birlikte üniversiteler, üniversal akademik değerleri muhafaza ederek sivil toplumla kaynaşmak suretiyle, idealindeki özerkliği toplumsal hizmet ile bütünleştirmenin özgün ve uygun enstrümanlarını üretmelidir.
Sivil alan ile kurulacak olan organik bağlar, üniversitelerde ‘katılımcı demokratik uygulamalar’, ‘saydamlık ve hesap verebilirlik ilkeleri’ adına kurumsal ve yönetsel kültür açısından yüksek bir etkileşimi temin edecektir. Üniversitelerin kurumsal kökeni itibariyle sahip olduğu sivil karakteristiği, bu etkileşimin tarafların karşılıklı yararına olmasına olanak vermektedir. Sivil toplum örgütlenmesindeki temel karakteristikler olan ‘gönüllülük ilkesi’, ‘toplumsal iyiye katkı sağlamak’, ‘yatay ilişkiler’ ve ‘uzmanlaşma’ gayeleri, sivil toplumun üniversitelerle iş birliği içerisinde geliştirebileceği ilkeler ve hedefler olarak görünmektedir. Bu etkileşim dâhilinde üniversiteler demokratik katılımcılığı temin edecek zeminler oluşturmada sivil toplumun tecrübelerinden yararlanabilirken sivil toplum da ‘verimlilik, etkililik ve uzmanlaşma’ alanlarında üniversitelerin beşeri ve bilimsel kaynaklarından faydalanma imkânı kazanacaktır.
Tarihsel yapısı ve özü bakımından sivil olan üniversite, on dokuzuncu yüzyıl itibariyle öğretimin genel olarak devletin endoktrinasyon mekanizmasına dönüşmesi nedeniyle sivil toplumdan ve genel olarak halktan koparak seçkinci ve dışa kapalı bir mikro iktidar alanına dönüşmüştür. Bu hastalıklı dönemin artık geride kaldığını söyleyebilirsek de bu dönemin zihni kalıntılarına üniversitelerde rastlamak hâlâ mümkündür. Üniversite sivil toplum ilişkisinin özüne uygun biçimde yeniden kurulması üniversitelerin bu kalıntılardan tam ve kalıcı olarak kurtulmasına imkân verecektir.
Küresel değişim dinamikleri çerçevesinde üniversiteler ile sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birliği düzeyleri hem sayıca artış göstermiş ve hem de çeşitlenmiştir. Kuşkusuz, Türkiye üniversiteleri de bu değişim ve gelişmelerden etkilenmektedir. Ancak dönemlere göre değişmekle birlikte belirli mali ve zihni imkânsızlıkların küresel anlamda meydana gelen gelişmelerin Türk üniversitelerine yansımalarının nispeten gecikmeli olmasına neden olduğunu da kabul etmek gerekir.
Kuşku yok ki, yeni yaklaşım ve uygulamaların akademik camiada ve yükseköğretim ortamında yer bulabilmesi, bu alanda öncülerin ortaya çıkarak iyi uygulama örnekleri oluşturmasına bağlıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.