Paralel Yapılanmanın Anti-Sosyal Karakteri ve Üniversiteler

A -
A +
Geçtiğimiz günlerde ulusal bir gazeteye kayyum atanması sürecinde yaşananlar, birçok boyutu ile paralel yapılanmayı yeniden gündeme getirmiştir. Yargısal sürecin bir parçası olarak bir yayın kuruluşuna kayyum atanmasının ortaya çıkardığı infial tablosu oldukça düşündürücü sosyolojik okumalara yol açmaktadır. Bu dramatik tablo, siyasilerden kamu ajanlarına, sivil toplum inisiyatiflerinden entelektüellere ve oradan üniversitelere kadar birçok öğretici durumu yeniden dikkatlerimize sunmuştur. Yakın siyasi tarihimizde paralel devlet yapılanması, asimetrik güç ilişkileri çerçevesinde kirli bir iktidar mücadelesinin aktörü olarak ortaya çıkmıştır. Bu anti-sosyal yapı, sivil alanın bütün meşrulaştırıcı dinamiklerini dinamitleyerek ve/ya istismar ederek, kendisine bu kirli mücadelede bir güç alanı devşirmiştir. İlgili yapı, bu süreçte dini değerlerin araçsallaştırılması suretiyle sözde bir manevi/tinsel iktidar alanı kurmuştur. Bu kirli iktidar, devasa ticaret hacmi ile oldukça yüksek bir maddi güce ve sermayeye de sahip olmuştur. İlkin meşruiyetini kurmuş olduğu sivil alanı metamorfoza uğratarak apolitik (seçilmiş hükümete karşı darbe girişimleri; demokratik siyasal alanı dizayn etme çabaları vd.) bir iktidar üretmiştir. Politik alana tasallut eden bu amorf yapı, ‘devlet aklını paralize eden bir paralel yapı/örgüt’ olarak tezahür etmiştir. Kamusal iktidarın kadro hareketi ile ele geçirilebileceği vehmine kapılan paralel yapı, uzun zamandır siyasi aktörlerce gösterilen zafiyetten ötürü kamusal alanı kuşatmaya yönelik bir yığınak yapmıştır. Bu yapılanmaya karşı, hukuk devleti, demokrasi, siyasal katılım ve özgürlükler gibi temel değerlerin yol göstericiliğinde bir siyasal alan savunması yapılmalıdır. Bu savunma, siyasal alanın bizatihi iktidar ve muhalefeti ile bütün aktörlerince derin bir bilinçlilik ile icra edilmelidir. Zira bu mesele, günübirlik politik karşıtlıklar ve söylemlerin üzerinde bir devlet meselesidir. Bu yapılanmanın siyasal alana ve kamusal düzene yönelik ortaya çıkardığı ağır hasarın izalesi adına bu, tarihî bir zorunluluktur. Ancak ne yazık ki ortaya çıkan politik hasarı idrak etme noktasında bile ortak bir siyasal zemin kurulabilmiş değildir. Söz konusu politik hasarın dışında, ağır bir sosyolojik, kültürel ve düşünsel hasar da söz konusudur. Her şeyden önce bu yapılanmanın üretmiş olduğu kolektivist sadakatçi kültür şahsiyet oluşumunu engellemektedir. Bireysel özgürlüğü, düşünmeyi, eleştirelliği değersizleştiren bu hastalıklı doku, kişilikleri anonimleştiren bir kitle kültürü var etmiştir. Ne yazık ki bu kitle kültürünün yol açtığı en yıkıcı hasar üniversitelerde ortaya çıkmıştır. Bu yüzden paralel yapılanmanın üniversiteler içerisinde örgütlenme imkânı bulmasını sağlayan zeminin sorgulanması gerekmektedir. Üniversitelerimizin bir ‘iç uygarlık’ inşasındaki görece başarısızlığı ve üniversiter alanda liyakatin egemenliğinin kurulamamış olması, geçmişte ve bugünde kolektif yapıların bu iktidar boşluğuna yönelik iştihalarının kabarmasına neden olmuş ve olmaktadır. Üniversiteler bilginin iktidarda olduğu kurumlar olamadıkça bilgi üzerinde iktidar kurmaya yarayan ideolojik aygıtlar haline gelmektedirler. Bu durum üniversite alanında belirli bir anda egemenlik kurmuş kolektif yapıların üniversiteleri kadrolaşma habitatlarına dönüştürmelerine imkân vermektedir. Kadrolaşma ve kayırmacılık, üniversitelerin ürün kalitesini düşürdüğü gibi kolektivist ve dışlayıcı bir kültürü dayatarak çalışma barışını da bozmaktadır. Bu durumun neticesinde meydana gelen kutuplaşma sahici kişiliklerin, dostlukların, insani ve düşünsel temasların imkânını yok etmektedir. Üniversitelerin, bütün kamu kurumlarına ve özel sektöre insan kaynağı sağlıyor olması üniversitelerdeki bu amorf yapının bütün çalışma alanlarına sirayet etmesine neden olmaktadır. Bu bakımdan üniversitelerdeki kültürel hasarın izalesi ve liyakatin egemenliğine dayalı liderlik yapılarının oluşturulması, paralel yapının yükseköğretim alanından tasfiye edilmesi kadar önemli bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Bu meseleye gereken önem verilmedikçe ileride yeni paralel yapılanmaların veya farklı kolektif oluşumların üniversite alanını ele geçirme girişimlerinin önü açık kalacaktır. Yükseköğretim politikası yapıcılardan Yükseköğretim Kuruluna ve Üniversite yönetimlerine kadar tüm yükseköğretim paydaşlarının bu türden güç yozlaşmalarının tasallutuna karşı, bilginin iktidarını var edecek bir vizyon ve eylem kararlılığı sergilemeleri icap etmektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.