Siyaset ve Alt-Siyaset Kültürü

A -
A +
Siyasal alan, sosyo-kültürel tarih ve sosyo-ekonomik yapı gibi dâhili değişkenler ve küresel bağlamda ulus ötesi değişimlerle şekillenen dinamik bir inşa sürecini ifade etmektedir. Bu inşa sürecinin evrimsel ve mekanik bir gelişim seyri takip etmediği gerçeği, tecrübi bir bilgiye dayanmaktadır. Birtakım tarihsel sıçramalar/kırılmalar, paradigmatik değişimler, radikal çıkışlar siyaset tarihinde devrimsel dönüşümlere yol açar. Siyasal alana ilişkin bütün bu dönüşüm süreci, reformist fazlar eşliğinde biçimlenmektedir. Bu noktada dünya siyaset tarihinde birçok kritik hadise (örneğin Fransız ihtilali) tarihe yeni bir yön vermiştir. Modern siyasi tarihimiz açısından da bu türden kırılma evrelerini kaydedebiliriz. Bunlardan birisi kuşkusuz 15 Temmuz darbe girişimidir. 15 Temmuz, devleti bütün aygıtları ve ajanları ile teslim alma güdüsüyle motive/doktrine edilen bir kadro hareketinin kalkışmasıdır. Bu kalkışma, siyaset tarihimiz açısından bir milat noktası olarak etüt edilmesi gereken travmatik bir trajedi olarak kaydedilecektir. Bu travmatik kırılma üzerinden siyasi tarihimizi hem değerleri hem de yerleşik pratikleri noktasında geriye dönük biçimde tahlil etmemiz icap ediyor. Bu tahlil, prospektif biçimde siyasal alanın icadında veya inşasında siyasilerimize ve siyasal kültürümüze anlamlı kazanımlar temin edecektir.
Modern dönemde siyaset sosyolojisi açısından alt-siyaset dinamikleri/aktörleri (sivil toplum örgütleri, sendikalar, cemaatler, apolitik oligarklar vb.) siyasal alanın biçimlenmesinde ve siyaset pratiklerinin tayin edilmesinde belirleyici bir rol üstlenmişlerdir. Bu durum, alt-siyaset aktörlerinin kimi zaman asimetrik güç ilişkileri üzerinden siyasal alanı kuşatmasına yol açmaktadır. Apolitik kimlikler üzerinden inşa edilen bu yapılar, paralel iktidarlar var edebilmektedir. Bu inorganik iktidar, siyasal alanın yıkımına yol açmaktadır. Burada siyaset ile alt-siyaset alanı arasında gerilimli bir ilişki biçimi ortaya çıkmaktadır.
Somut biçimde bu gerilim, hem ulusal hem de yerel ölçekte tezahür etmektedir. Yerel ölçekte örneğin milletvekillerinin seçildikleri bölgenin veya kentin alt-siyaset odakları ve bizatihi seçmenleri ile olan ilişkilerinde bu durum ortaya çıkabilmektedir. İlgili aktörlerle siyasiler arasında sahici bir iletişim/etkileşim zemini kurulamaması durumunda milletvekillerinin siyasi sorumluluklarına dair bir algı sorunu yaşamaları kaçınılmaz olabilmektedir.
Belirli bir seçim bölgesinden bir siyasi partinin milletvekili olarak seçilen siyasi figür açısından üç temel politik dinamik ile yüzleşme durumu söz konusudur. Birincisi, mensubu olduğu siyasal partinin siyaset paradigması ve pratiği; İkincisi, seçim bölgesindeki seçmen kitlesi; Üçüncüsü, ilgili seçim bölgesinin parti teşkilatıdır. Bunlardan ilki, siyaset yapmanın merkezî dinamiğini oluşturmaktadır. Kuşkusuz, bu merkezî dinamiğin öngördüğü siyasal paradigma ve aktüel politik tutumlar yerele dair dinamiklere yol ve yön gösterici olmalıdır. Bu üç dinamik arasındaki ilişkinin paradigmatik uyumu sağlıklı bir siyaset pratiği açısından elzemdir.
Alt-siyasi dinamiklerin talepkârlıkları üzerinden yürütülen siyaset pratiği, besleyici bir ilişki oluşturmamaktadır. Bu durum, yerelin sahici dinamikleri ile beslenen bir siyaset pratiği değil, pragmatik yaranmacılığa ve iş takipçiliğine yol açabilmektedir. Merkezî siyasal pratiğin politik kaygıları ile uyumsuz bir durum ortaya çıkabilmektedir. Nitekim FETÖ ile mücadelede bu uyumsuzluğa veya sıkıntılı duruma tanıklık edilmektedir. Kimi zaman siyasi figürler, kendi yerel ölçekli ilişkilerinden ötürü merkezi siyasetin kaygı ve değer dünyası ile organik bir bağ kuramamaktadır. Siyasilerin alt-siyaset kültürüne gönüllü bağımlılıkları kimi zaman pragmatik kirlenmeye yol açmaktadır. Hâlbuki merkezî siyaset paradigmasının bir ajanı olarak vekillerin, yerel dinamiklerin sahici taleplerini bu mecraya katmaları gerekmektedir. Bu durumun, kısırlaştırılmış bir misyon ve siyasal pratik ürettiği aşikârdır. Yerelden ulusala doğru üretken/besleyici bir siyaset pratiği üretilemezse alt-siyaset odaklarının tayin edici üstünlüğü siyasal alanı köreltecektir. Siyasal alanın özerk biçimde kendini biteviye ortaya çıkarması mümkün olmayacaktır. Alt-siyasete bağımlı olarak üretilen politik kültürün, memleket meselelerinin çözümlenmesine bir katkı sağlamayacağı da aşikârdır. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.