Teo-politik düzen ve cemaatler

A -
A +
15 Temmuz FETÖ’cü cunta kalkışması sonrasında kamuoyumuzda cemaatler üzerine yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Bu teo-politik tartışmalar, din-devlet ilişkisi ve laiklik meselesi üzerinden bir gerilim hattında polemiksel biçimde sürmektedir. Sözde dinî bir ‘cemaatin’ terör faaliyeti üzerinden muhafazakâr kesimi mahkûm etme gayretlerine tanık oluyoruz. Medya üzerinden sürdürülen bu tartışmaların düzeysizliği ve kutuplaştırıcı dili dikkat çekicidir. Esaslı bir odaklanma sorunuyla malul olan bu tartışmaların konunun sosyolojik, teolojik ve politik boyutlarının ayırdında olmayan bir bakış ile icra edildiği görülmektedir. Kimi zaman anakronik argümanlarla sürdürülen tartışmanın farklı bağlamsal boyutlarının dikkate alınmadığı görülmektedir.
Muhafazakâr kesimi hedef alan 28 Şubat darbesi, FETÖ yapılanmasına geniş bir alan açmıştır. Küresel hegemonyanın taşeron yumuşak gücü olarak yapılandırılan FETÖ, sivil alanı domine etmiştir. Bu yapılanma iki farklı düzlemde kendisine bir teo-politik söylem düzeneği üretmiştir. İçe dönük olan ilki, dinin geleneksel Sünni yorumuna dayanan teo-politik söylemdir. Dışa dönük olan ikincisi ise, sekülarist çevrelere ve diğer dinlere yönelik söylem düzeneğidir. İlkinde kolektivist yapıyı gelenekselcilik üzerinden zapt etme stratejisi güdülür. İkincisi ise, cemaatsel yapının kendisini küresel sistemde kullanılabilir bir esneklik içerisinde yapılandırmasına matuftur. Nitekim bu çerçevede ‘diyalog söylemi’, teolojik sabitesi olmayan bir akışkanlığı ifade etmiştir. Bu özgüvensiz, akışkan ve apolojetik söylem, küresel emperyalist sistemin kendisine insan kaynağı devşirdiği doktrine edici bir yapı üretmiştir. Bu yönüyle mesele, özünde teolojik duruş/bakış olmanın ötesinde üst-akıl siyasetinin teo-politikasına dönüşmüştür.
Siyaset ile ilişkisini hep bir rezervasyonla tanımlayan bu apolitik yapı, kolektivist pragma eksenli pazarlıkçı ilişkisellikleri kurumsallaştırmıştır. Gizli pazarlıklar, örtük hesaplaşmalar bu habis yapının kamusal alanda ahlaksız biçimde güç devşirme ve pozisyon kazanma imkânını üretmiştir. Bu kirli yapı, siyasi duruş kaygısı gütmeksizin daima güçlünün yanında konuşlanma ve bunun üzerinden nemalanma saikiyle hareket etmiştir. Böylelikle bu yapı, millet iradesini hedef alan her bir kırılma evresinde (1980 darbesi gibi) cuntacı güç odaklarının safında yer almıştır.
Tarihî serüveni içinde bu dinin bayraktarlığını yapan Türkler, İslam’ı geniş bir yorum zenginliği içerisinde benimsemiş ve kurumsallaştırmıştır. Bu çoğulcu ana damar, bir takım kelâmî ve fıkhi/hukuki ekolleşmeleri bünyesinde taşımıştır. Kendisine özgü karakteristik yapısı ve sosyolojisi ile özgün bir dinî anlayış/yorum biçimi geliştirmiştir. Anadolu İslam’ı ve irfanı olarak nitelenen anlayış, asırlar boyu bu coğrafyada kendisini hem bir kültür hem de bir kurumsal yapı olarak üretmiştir. Bu çerçevede meşihat makamı, tarikatlar, tekkeler ve zaviyeler Sünni paradigma içerisinde yer bulan zengin yorum geleneği olarak kendilerine yer bulmuştur. Cumhuriyet ile birlikte meşihat makamı yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ihdas edilerek resmî din söylemi muhafaza edilmiştir. Ancak Anadolu irfanının kendisine zemin bulduğu tekke ve zaviyelerin kapatılması teolojik değil sosyolojik bir boşluk ortaya çıkarmıştır. Zira dinin hem doktrin/mezhep olarak üretilebilmesi hem de yaşanması/kurumsallaşması sosyolojik anlamda cemaatsel yapılanmayı gerekli kılmaktadır. Nitekim mezhep ve meşreplerin tarihî oluşum ve gelişim seyri bunu kanıtlamaktadır. Cemaatsel yapılar dinî meşruiyetini, kendi geleneksel kaynak hiyerarşisi ve silsilesi içerisinde bulur ve bir yorum geleneği üzerinden sosyal bünyesini tahkim ederler.
Yapılan tartışmaların, Kur’an İslam’ı gibi türedi dinî söylemler üzerinden cemaat düşmanlığına vardırılması doğru değildir. Burada yapılan tartışmanın odak noktası bu türden yapıların dinin temel esaslarına aykırı biçimde yorumlanması/uygulanması meselesidir. Örneğin FETÖ’nün ahlak-kayıtsız dindarlık tasavvuruyla, başkasının hakkını gasbetme, liyakatsizlikle konum elde etme, kişilerin mahremini ifşa etme gibi, kolektif çıkar adına ahlaki/hukuki değerleri yok sayma/meşrulaştırma zihniyeti üretmektedir.
Sonuç olarak, ötekileştirici ve baskılayıcı laikçi uygulamalarla dinî alanı sınırlayan tutumlar, anti-sosyal örgütlenmeye (FETÖ) ve dinî istismara zemin hazırlamıştır. Sorunlu siyaset kültürümüz de böylesi bir yapının zemin kazanmasına yol açmıştır. Bu sorunlu yapı, dinî kavramların/kurumların aşınmasına ve gösterişsel bir dindarlık pratiği üreterek dinin ahlaki özününün yitimine sebep olmuştur. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.