Rektörlük seçimi üzerinden akademi üzerine refleksiyon

A -
A +
676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yükseköğretim tarihimizde her zaman tartışmaların odağında yer alan rektörlük seçimi kaldırıldı. 2547 sayılı yasanın 13. maddesinin düzenlemesi çerçevesinde üniversitelerimizde gerçekleşen üç aşamalı seçim/atama süreci, bir takım etik sorgulamalara, kurum içi gerilimlere ve kamplaşmalara yol açtığı aşikârdır. Rektör adaylarını belirleme seçimleri, akademik camianın değer dünyasını ifşa eden iç çatışma ve gerilimler üretmiştir.
Rektörlük makamının yetki genişliği ve akademik camiamızın sosyolojisi, değerler üzerinden tercihte bulunmayı ve karar alabilmeyi imkânsızlaştırmıştır. Akademi, kısır döngü içerisinde sürekli biçimde benzer davranış ve/ya tercih kalıpları üretmiştir. Rektör ile akademisyenler arasındaki ilişki bir çıkar/yararlanma, sosyo-psikolojik üstünlük kazanma ve akademik yaşam alanının konforunu muhafaza etme kaygısıyla yapılanmıştır. Seçim süreçlerinde rektör adayının akademik, yönetsel ve sosyal kapasitesi tayin edici bir tercih faktörü olmamıştır. Akademisyenler değer dünyasını inkara varan bir yabancılaşmayla bu gerilim hattı üzerinde yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Küçük hesap ve beklentiler, büyük tercihsel yığınlaşmalara yol açabilmiştir. Kimi zaman derin bir akıl ve vicdan tutulması akademik bünyeyi ilgili üniversite üzerinden sarabilmiştir.
Seçilmişlik duygusu rektörlerin yönetsel pratiklerine eşlik eden sorunlu bir zihin yapısı üretmiştir. Bu zihin yapısı, hesap verebilirlik ve şeffaflık gibi yönetsel ilkeleri berhava etmiştir. Akademide sosyal zemin kazanabilmenin temel aygıtı olarak akademik insan kaynağı devşirme yoluna gidilmiştir. Devşirme usulünde temel kriter, liyakat değil sadakat ilkesi olmuştur. Kolektif sadakati temin edebilmenin temel aracı, tekilliği olmayan, toplu hareket eden kolektif yapılardan insan kaynağı üretmek olmuştur. Akademik aklı paralize eden kolektif yapılar, talimatla hareket eden bir güruh psikolojisi var etmiştir. Akademinin çoğulcu ruhu, tek bir telkinle mobilize olan kolektif güruhun biçimlendirici aklına teslim edilmiştir.
Nitekim üniversite yönetimlerinin belirlenmesindeki bu sistemik sorunlar, FETÖ örgütüne insan devşirme ve gücü elinde tutma imkânı var etmiştir. Öyle ki üniversite yönetimini ele geçirmek için etik dışı pazarlıklarla yandaşlarına kadro tahsisleri, etkili konumlarda görev ihdasları yoluna gidilmiştir.
Bu yüzden üniversitelerimiz kendi kendini yenileyen değil, kendini tekrar eden ezberler üretmiştir. Daha az bir temayül kitlesi ile rektörlük görevine atanan kişi/rektör, dört yıllık yönetim süreci sonrasında çoğunlukla daha geniş bir destekçi kitle var etmiştir. Bu da çoğunlukla yönetsel başarıyla değil, iktidar paylaşımı ve devşirme usulüyle mümkün olmuştur.
Üniversitede seçim süreçleri rektör adaylarını çaresizliklere düçar etmiştir. Onları akademinin değer dünyası ile çatışan ilişkilere ve gösterişselliklere girmesine neden olmuştur. Bu durumun ortaya çıkardığı travmatik tablo, daha sonrasında göreve gelen rektör adayının yaranma ile hınçlanma gerilimi arasında kalmasına yol açmıştır. Bu durum, üniversite yönetiminin rasyonel zeminini yok etmiştir.
Üniversitelerde seçim süreçleri, rektör adayı olan akademisyenler açısından yabancısı olduğu bir takım ilklere yol açmıştır. Kimi zaman rektör adayları ilk kez seçim süreciyle birlikte, üniversite bünyesindeki korunaklı akademik varlığını kamusal alana açma durumunda kalmıştır. Belki ilk kez, uzmanı olduğu alan dışında içinde kimliksel varlığını ürettiği dünyaya dair düşünme/sorgulama imkânı bulmuştur. Ancak demokratik değerler ile yeterince beslenemeyen bu süreçler, akademinin ruhu ile akademisyen arasında bir antagonizmanın varlık bulmasına yol açmıştır. Akademinin ruhunu zedeleyen çıkarcılık, değnekçilik, ulufecilik ve nemalandırmacılık gibi kurumsal ahlakı zedeleyen erdemsizlikler, süreçleri zehirlemiştir.
Mesele, kökeninde bir zihin/zihniyet durumuna işaret etmektedir. Ancak üniversitelerde rektörlük seçimi bu sorunlu zihniyet durumunu besleyici bir görev icra emiştir. Akademianın bu zihinsel yapı ile kendisini arındırması mümkün değildir. Bu ahlak/zihniyet sorununu tümden çözümleyen ideal bir sistem öngörüsünde bulunmak güçtür; ancak bütün bu mahzurları taşıyan seçim sisteminin kaldırılması önemli bir adım olmuştur.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.