Olağanüstü Hâl Rejimi

A -
A +
‘Olağanüstü yönetim usullerini’ belirleyen Anayasamız (m. 119-122), olağanüstü hâlleri, ‘doğal afetler, ağır ekonomik bunalımlar ya da şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması’ sebeplerine bağlamıştır. İstisnai hâl rejimi; ‘savaş, seferberlik, ayaklanma gibi’ olağanüstü durumlarda temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması veya kısmen askıya alınmasını ifade etmektedir. Özgür demokratik anayasal düzeni veya temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik ‘yaygın şiddet hareketleri’ nedeniyle ‘kamu düzeninin ciddi biçimde bozulması’ durumlarında süresi altı ayı geçmemek koşuluyla belirli bir bölgede veya ülke genelinde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun olağanüstü hâl ilan etme yetkisi bulunmaktadır (m. 120). Olağan yönetim düzeni, bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek amacıyla zorunluluktan kaynaklanan bir istisnai durumu/rejimi icbar etmektedir. Olağanüstü hâl rejiminin işleyiş usulü ve egemenin yetkilerine dair çerçeve hüküm, Anayasamızın 121. maddesinde düzenleme konusu yapılmış ve ayrıntılı düzenleyici kurallar açısından ‘Olağanüstü Hâl Kanununa’ referansta bulunulmuştur. Bu istisnai durumun ortaya çıkardığı hâlin gerekli kıldığı olağanüstü tedbirlerin hangi surette ve ölçüde alınacağına dair sınırlayıcı anayasal ilkeler, 15. maddede tanzim edilmiştir. Türkiye, 15 Temmuz’da benzeri görülmemiş atipik bir saldırı/kalkışma ile karşılaşmıştır. Siyasal alanın yıkımını ve depolitizasyonu hedefleyen bu örgütlü ve kurgulanmış FETÖ saldırısı/kalkışması, spontan bir politik eylemlilik (direniş) ile savuşturulmuştur. Bu asimetrik saldırı karşısında gelişen toplumsal hareketlenme, kısa sürede mobilize olarak mukavemette bulunmuştur. Batılı zihin dünyasınca algılanması/açıklanması pek mümkün gözükmeyen bu direniş, örgütlü cemaatsel yapıya karşı, örgütsüz bir toplumsallığın spontan eylemi olarak ortaya çıkmıştır. Herhangi bir şematik okumaya imkân sağlamayan içkin bir irrasyoneliteye sahip olan bu direniş, darbeyi bertaraf eden özgün bir politik özne olmuştur. Böylece Türk siyasi tarihi, 15 Temmuz ile birlikte yeni bir politik öznenin kendilik inşasına tanıklık etmiştir. 11 Eylül saldırısından bu yana başta Amerika olmak üzere Batı dünyası, ‘olağanüstü hâli olağanlaştıran küresel düzenin aktörleri’ olarak boy göstermektedirler. Yaklaşık kırk yıldır terörle mücadele eden ve bu süreçte binlerce kayıp veren Türkiye’yi olağanüstü hâl üzerinden tedip etme gayretinde olan Batı dünyasının samimiyetsizliği ortadadır. Küresel düzenin bazı aktörlerinin (Avrupa Birliği ülkeleri vd.) olağanüstü hâl uygulamalarına yönelik eleştirilerinin inandırıcılığı söz konusu değildir. Zira bu sıra dışı direniş, Batı dünyasında akıl ve dil tutulmalarına yol açmıştır. Önce sükût etmişler, sonrasında kekelemeyi tercih etmişlerdir. Ancak bu gerçekliği yaşayan ülke evlatları olarak durumun vahametini idrak etme sadedinde olağanüstü hâlin sosyo-politik dinamiğini çok iyi şekilde tahlil etmemiz icap etmektedir. Öncelikle anayasal çerçevede ifade edilecek olursa, bu kalkışmademokratik siyasal düzeni, temel hak ve özgürlükleri ve buna bağlı biçimde kamu düzenini ağır biçimde hedef alan bir terör eylemidir. Bu yüzden bu terör şebekesi ile mücadelenin olağanüstü hâl rejimi olmaksızın gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Zira mücadele edilen yapının atipik örgütlü yapısı/karakteri, devlet aygıtı içerisinde kökleşmiş bünyesi ve uluslararası derin bağlantıları söz konusudur. Bu nedenle, soruşturma ve yargılama süreçlerinin selameti açısından olağanüstü hukuksal imkânlara başvurmak gereklilik arz etmektedir. Bu kalkışma üzerinden örgüte yönelik yürütülmekte olan terör davalarının kapsamı ve niteliği bunu gerektirmektedir. Delillerin toplanması, suç faillerinin tespiti, delilleri karartma ve kaçma şüphesi açısından değerlendirildiğinde, temadi eden bir suç fiili ve suç şebekesi ile karşı karşıya olduğumuz aşikârdır. Olağanüstü hâli bir politik söylem aracına dönüştürerek yüzleşmekte olduğumuz jeo-politik tehditler karşısında Türkiye’nin elini zayıflatma çabasında olan hegemonik cephenin değirmenine su taşımak doğru değildir. Ancak olağanüstü hâl uygulamalarının belirlenmiş olan anayasal ilkeler (m. 15) ve ölçülülük prensibi doğrultusunda gerçekleşmesi, hem kamu vicdanı hem de uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerimiz açısından önem arz etmektedir. Not: Aladağ’da hayatını kaybeden evlatlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Umarım en kısa zamanda bu vahşetin sorumluları adalet karşısında hesap verirler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.