Cumhurbaşkanlığı Sistemi: İktidar-Otorite İlişkisi

A -
A +
Türkiye, kritik bir sistemsel reform girişimi için tarihî bir adım atmış bulunmaktadır. Halk oylamasına sunulacak olan bu reform girişimi üzerine yürütülen tartışmayı bağlam-dışılığa taşıyan iki temelsiz argüman (‘rejim değişikliği’ ve ‘otoriterlik’) söz konusudur. Algısal olarak ‘otokratik yönetim’ korkusu üretmeye matuf olan bu argümanlar, birtakım kavramsal yetersizlikler ve zihin bulanıklıkları ile maluldür.
‘Güç kullanma tekelini’ ifade eden iktidar kavramı ile kurulu iktidara itaatin meşruiyetini deyimleyen otorite kavramı arasında bir ilişki söz konusudur. Otorite, iktidarın hukuksal ve toplumsal meşruiyet zemininde tecessüm etmesini ifade etmektedir. Siyasal iktidarı meşrulaştıran temel etken, rıza unsuruna dayalı olan otoritedir. İktidar ile otorite arasındaki temel fark, halkın otoritenin yönetme yetkesini yani meşruiyetini kabulüdür.
Bu kavramsal çerçeveden hareketle söylenecek olursa, çok partili demokratik yaşama geçtiğimizden bu yana mevcut siyaset pratiğimiz açısından yüzleştiğimiz temel sorun ‘otoriterlik’ değil, ‘otorite’ sorunudur. İçkin iktidar odakları ile meşru siyasi iktidar arasında süren otorite mücadelesidir. Bir yanda içkin otoriteryanizmi temsil eden vesayet iktidarı, diğer yanda halk adına siyasal alanı temsil etme iradesinde olan siyasal otorite yer almaktadır.
Demokratik siyasal iktidar, kendisini mümkün kılan asli araçları (serbest seçimler vd.) ile meşru bir otorite kullanımını ifade eder. Otorite, halkın demokratik siyasal bütünlüğünü temsil eder. Demokratik temsiliyet ilişkisi bağlamında meşru siyasal otoritenin etkin mevcudiyeti, yönetimsel açıdan bir etkinlik ve istikrarı da hedefler. Bu temsiliyet mekanizması ile politik alanda siyasal otorite inşası söz konusu olur. Bu noktada Weber’in otorite kavramına ilişkin tasnifinde yer alan prototipler (geleneksel, karizmatik ve hukuksal otorite) kimi zaman saf değil, eklektik biçimde ülkelerin özgün siyasi tecrübelerine bağlı biçimde tezahür eder.
Siyasi tarihimiz açısından meşru siyasal otorite, sistematik biçimde asimetrik bir tehdit altında olmuştur. Halk iradesine dayanan meşru otoritenin varlığı, apolitik aygıtların (iktidar öbeklenmelerinin) kıskacında olmuştur. Mevcut parlamenter sistemimizin, bu tehdidi bertaraf edecek yönetimsel kapasiteye sahip olmadığını; ve siyasi otoriteyi zaafa uğratmaya teşne olduğunu farklı biçimlerde ve ağır tecrübelerle (en son 15 Temmuz darbe kalkışmasında) görmüş bulunmaktayız.
Sistem reformuna karşı üretilen bu türden negatif argümanların, 1982 Anayasasının içkin paradigmasını muhafaza etmeyi öngördüğü aşikârdır. Türkiye’nin yönetim meselesini göz ardı eden bu muhafazakâr tutum, sistemin öngördüğü vesayet kodlarının ve kurumlarının tahkimini amaçlamaktadır. Bu yapının tasfiyesi, başta siyasi partilerimiz olmak üzere siyasal sistemimizin bütün unsurlarının yeniden yapılanmasını beraberinde getirecektir.
Dünyada soğuk savaş sonrası dönemde reformist siyasal dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönüşüm sürecinde, neo-liberal devlet anlayışının aşınarak temsili demokrasinin dönüşmüş hibrid modellerinin üretildiği gözlenmiştir. Bu çerçevede literatürde örneğin yürütme erkinin yasama erki karşısında güçlendiği teknokratik bir ‘liberal otoriter devlet’ yapılanmasından söz edilmiştir. 1980’li yıllardan bu yana, siyasal sistemler, ekonomik yapılar, devlet yapıları ve uluslararası hukuk sistemlerinde dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönüşüm dinamiği varlığını, yüzyılın başından bu yana ekonomik ve siyasi krizlerle birlikte sürdürmektedir. Nitekim 2008 ekonomik krizinden sonra, liberal ekonomi politikalarının uygulanabilmesinin güçlü bir devletin varlığıyla mümkün olduğu kaydedilmiştir.
Sonuç olarak, referandum sürecinde Cumhurbaşkanlığı sistemi tartışmalarının sahici bir çerçevede yapılabilmesi adına şu noktalara dikkat çekilmelidir;
Bu tarihî reformun temel saikini ‘siyasal otorite’ meselesi oluşturmaktadır. Bu reform, küresel dünyanın siyasal dinamikleri ve dönüşümlerine denk düşmektedir. Türkiye’nin özgün siyasi kültürü, müktesebatı ve sosyolojisi doğru okunmalıdır. Siyasi tarihimizin yönetimsel zaaflara yol açan kırılganlıkları ve sorunları dikkate alınmalıdır. 12 Eylül ruhunun muhafızları ile muarızları arasında gerçekleşecek olan bu reform girişimi, 1982 Anayasasının içkin paradigmasını esaslı biçimde yıkıma uğratacaktır.
Unutulmamalıdır ki bu referandum; içkin iktidar karşısında siyasal otoritenin halkçı reformu olarak tarihe kaydedilecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.