Küresel Şizofreni: Arakan Soykırımı

A -
A +
Bugün kurulu dünya düzeninin küresel baronlarının gözleri önünde sergilenen ağır bir insanlık vahşeti ile karşı karşıyayız. Dehşetengiz bir şiddet ve zulüm düzenine; binlerce masum insanı katleden ölüm tarlalarına; gaddarca gerçekleşen etnik ve dinsel temizliğe tanıklık etmekteyiz. Modern küresel uygarlığımızın temel insan haklarına ilişkin üretmiş olduğu yaldızlı kavramların hegemonyasını yerle bir eden ağır bir vahşetle karşı karşıyayız. İnsan onurunu hedef alan bu yıkıcı vahşet, Myanmar’ın güney batısındaki Arakan eyaletinde yaşayan Rohingyalı Müslüman topluluğa yönelmiştir.
Myanmar ordusu tarafından bu topluluğu hedef alan etnik temizlik (ethnic cleasing), öncelikle bölge insanının vatandaşlık haklarından yoksun bırakılarak yurtsuzlaştırılması ve sürgün edilmeleri ile başlamıştır. Birleşmiş Milletler ve yanı sıra birçok sivil toplum örgütü tarafından bu halklara yönelen devlet şiddeti ve hak ihlallerinin tescil edilmesine rağmen, ne vahimdir ki uluslararası camia bu konuda duyarsızlığını ve eylemsizliğini sürdürüyor. Takriben son beş yıldır, yüzlerce masum insanın hunharca katledilmesine ve 90 bin civarında Rohingyalı Müslümanın yurtlarından sürülmesine rağmen bu duyarsızlık sürgit devam etmektedir.
Küresel sömürgeci güçler tarafından insanlık onurunu hiçe sayarak mütemadiyen göçe zorlanan bölge Müslümanları, maduniyete mahkûm edilmiştir. Bu trajik vahşet karşısında bîgâneliğini sürdüren, komşu ülke Bangladeş’in de dışlayıcı mülteci politikasıyla bu vahşet daha da ağırlaşmıştır. Eylül 1992’den bu yana Bangladeş’in, ülkesine sığınan bölge Müslümanlarını zorla geri gönderme süreci de ağır insan hakları ihlalleri doğurmuştur.
Uygarlığın bütün kırılgan değerleri, bölgede devam etmekte olan ağır bir tedhiş harekâtı ile dinamitlenmiştir. Bu tedhişin ağır bilançosu şöyledir: Canavarca hislerle katledilen masum insanlar; insanlık dışı ağır işkencelere maruz kalan siviller; taciz ve tecavüze uğrayan kadınlar; ölüme mahkûm edilen çocuklar; etnik ve dinsel temizliğe maruz bırakılan topluluklar; ve tehcir edilen yaşamlar. Bütün bu vahşetin veya soykırımın baş sorumlusu olan Myanmar devlet başkanının Nobel barış ödülüne layık görülmüş olması; ve küresel düzenin barış ve hoşgörü dini olarak akredite ettiği Budizm’in egemen olduğu bir ülkede gerçekleşmesi bu trajediyi daha da ağırlaştırmaktadır.
Yurtsuzluğa mahkûm edilen mazlum Arakan halkına yönelen bu vahşice hunharlığa behemehâl son vermek adına uluslararası camia harekete geçmelidir. Bu küresel cinayete/vahşete son vermek adına uluslararası hukukun öngördüğü yaptırımların uygulanarak bu insani krizin sonlandırılması öncelikle Birleşmiş Milletlerin kurumsal sorumluluğu altındadır. Böylesi trajik insani krizlerin çözümü noktasında BM’den kuruluş misyonuna ve normatif değerlerine uygun düşecek şekilde esaslı bir girişimsellik beklenmektedir. Müslüman topluluğa karşı yürütülen bu yok sayma politikasının sonlandırılarak bir vatandaşlık hukuku tesis edilmesi noktasında sonuç alıcı adımlar atılmalıdır. Bangladeş’e sığınan mültecilerin durumunun iyileştirilmesi adına uluslararası insani yardım örgütlerinin etkin biçimde yardımlarını sürdürebilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Modern tarihi kirleten ağır insani trajediler karşısında ortaya konan bu duyarsızlık, küresel şizofrenik bir hâl almıştır. Bu şizofreni, insanlığın kurucu değerlere olan inancını tüketen bir akıl yıkımına yol açmıştır. Kuşkusuz bu şizofrenik hâlin sağaltımı, küresel ahlaki duruşun tahkim edilmesi ile mümkün olacaktır. Ancak böylelikle esenliğin egemen olduğu bir dünyanın kapısı aralanabilir. Emperyal küresel güçlerin maslahatgüzarlığı misyonu ile hareket eden uluslararası camia veya örgütlerin, bu insani krizler karşısında küresel bir vicdan inşa etmeleri imkânsızdır.
Öte yandan Türkiye, içinde bulunduğumuz yüzyılın ağır insani yükünü omuzlama noktasında kamusal-vicdani duyarlılığını her fırsatta sahici biçimde dile getirmiştir. Türkiye, modern dünyanın gözleri önünde gerçekleşen insani trajediler karşısında etnik, dinî ve coğrafi herhangi bir bagajı olmaksızın hakikatin ve vicdanın sesi olma çabasıyla hemen harekete geçen tek ülke olmuştur.
Türkiye, ‘dünyanın beşten büyük’, ve fakat ‘bitimsizce zulmeti egemen kılamayacak kadar küçük’ olduğunu idrakle kürenin vicdanına seslenen devlet olmayı ilelebet sürdürecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.