"Hicret" ve "Feth-i mübîn" hakkında -2-

A -
A +

Kıyâmete kadar nesh edilmeden (değiştirilmeden) bâkî kalacak tek ve en son dîn olan İslâmiyette, hicret hâdisesi ile "Devlet" olmaya doğru ilk adımlar atılmıştır. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ve Eshâbı [ilk Müslümânlar], doğdukları topraklar olan Mekke-i mükerreme'de kendilerine ve dînlerine tanınmayan hayât hakkını, hicret ettikleri Medîne-i münevvere'de bulmuşlar, burada çoğalıp, güçlenmiş ve kuvvetlenmişler, bilâhare Mekke'yi ve Arabistân Yarımadası'ndaki birçok beldeyi fethetmişler, böylece ilk "İslâm Devleti"ni kurmuşlardır. MEKKE'NİN FETHİ... Şimdi, bugünkü ana konumuza gelecek olursak, şüphe yok ki, 1 Ocak 630 târihinde "Mekke-i Mükerreme'nin Fethi", "İslâm Târihi"nin en önemli kilometre taşlarından biridir. Bilindiği üzere, Allah'ın Resûlü Muhammed aleyhisselâma Peygamberliği bildirilip insanları şirkten, putlara tapmaktan vazgeçmeye ve Allahü teâlâya îmân etmeye davete başladığı günden itibâren müşrikler O'na karşı çıktılar. Mekkeli müşrikler; sevgili Peygamberimize de, diğer Müslümânlara da çok şiddetli düşmânlık gösterdiler. İlk Müslümânlara envâ-ı çeşit ezâ ve cefâ yaptılar... Üç sene aç susuz bir mahalleye hapsedip, bu boykotla onları her şeyden mahrûm bıraktılar. Ayaklarından develere bağlayıp, ayrı yönlere çekmek sûretiyle parçaladıkları oldu. Peygamberimize kaç defa sûikast yapmak istediler. Hepsinden öte yurtlarından çıkardılar. Bu yetmiyormuş gibi, onların hicretinden sonra da, tamâmen ortadan kaldırmak için kaç defa kendileriyle harb ettiler. Allahü teâlâ, Mekke'de çok sıkıntı çeken Müslümânların Medîne'ye hicret etmelerine izin verdi. Sayıca az olan ilk Müslümânlar, müşriklerin hücûmları karşısında, îmânlarını korumak ve yaymak maksadıyla, Mekke-i mükerreme'de mallarını-mülklerini bırakarak, Medîne-i münevvere'ye hicret etmişlerdir. Ama sekiz yıl sonra güçlü ve kalabalık bir ordu hâlinde geri dönüp orayı fethetmişlerdir. Peygamberimizin, Mekkeli müşriklerle biri sulh, diğeri de harp devri olmak üzere iki şekilde münâsebeti oldu. Sulh devrinde müşriklerin alay, hakâret, işkence, bütün münâsebetleri kesme ve şiddete başvurma gibi çeşitli safhalarda sürdürdükleri düşmânlık, hicretin ikinci yılında harp şekline dönüştü. Müslümânların Mekke'den Medîne'ye hicret etmesinden sonra da düşmânlıklarını devâm ettiren müşrikler, ordu hazırlayıp Medîne'de bulunan Müslümânlar üzerine yürüdüler. Bedir, Uhud, Hendek... gibi kanlı savaşlar yapıldı. Bu savaşlarda Müslümânlar karşısında tutunamayıp her defasında perişân oldular. Nihâyet hicretin altıncı yılında Peygamberimizle sulh yapmayı kabûl ettiler ve "Hudeybiye Antlaşması"nı imzâladılar. On yıl süre için imzâlanan bu antlaşmanın bir maddesine göre, Kureyş kabîlesi dışında kalan diğer Arap kabîleleri, Müslümânlardan veya müşriklerden istedikleri tarafın himâyesine girebileceklerdi. Bu antlaşma gereğince, Huzâa kabîlesi Peygamberimizin; Benî Bekr kabîlesi de müşriklerin himâyesine girmişti. Bu iki kabîle arasında eskiden beri süregelen bir düşmânlık vardı. Bahâneler arayarak hâdise çıkarmak isteniyordu. Mekkeli müşrikler, iki yıl sonra bu antlaşmayı bozdular. Sulhun devâmı için Müslümânlarca yapılan yeni teklîflere de uymadılar... KAN DÖKMEDEN... Özet olarak söyleyecek olursak: Peygamber Efendimiz ve hâzırladığı İslâm ordusu, hicretin 8. yılında, 1 Ocak 630 târihinde, Medîne-i münevvere'den 12.000 kişilik bir ordu ile gelerek, harp etmeden ve kan dökmeden Mekke-i mükerreme'yi teslîm aldı. Düşmânlarına da; "Sizin hiçbirinizi, sorguya çekecek değilim. Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!" buyurdu. Kâbe-i muazzama'yı putlardan temizledi ve Hazret-i Bilâl, Kâbe-i şerîfe'nin damına çıkarak Mekke'de ilk ezânı okudu. Müslümânlar; göç ederek ayrıldıkları Mekke-i mükerreme'ye, Kâbe-i şerîfe'ye ve vatanlarına, böylece yeniden kavuşmuş oldular. [İnşâallah öbür haftaki makâlelerimizde konuya biraz daha genişçe temâs edelim.]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.