Allah'ın, kullarına gönderdiği ni'metler

A -
A +

Hazret-i Âdem'den itibâren gelmiş-geçmiş bulunan bütün Peygamberler ve onların vârisleri olan İslâm âlimleri ve Evliyâ-yı kirâm, hep gıdâ gibi, bütün insanlara lâzım olan iyi fertler, âileler ve cemiyetler teşkîl etmek için uğraşmışlardır... CENÂB-I HAKKIN ESERLERİ Allahü teâlânın zâtını görmüyoruz; fakat O'nun eserlerini, yarattıklarını, her zaman, her yerde görüyoruz. Güneş, ay, yıldızlar, denizler, dağlar, taşlar, insanlar, hayvanlar, ağaçlar, gece ve gündüz, yaz, kış... ne görebiliyorsak, bütün bunların yaratıcısı hiç şüphesiz, Allahü teâlâdır. Allahü teâlâdan başka hiçbir varlık hiçbir şey yaratamaz. İnsanların en akıllıları bir araya gelseler, bu muazzam eserlerden en küçüğünü, meselâ, bir karıncayı yaratamazlar. Pastör, hiç yoktan bir mikrop yaratabilir mi? Edison, güneş ışığına benzer bir ışık îcâd edebilir mi? Galile, dünyânın dönüşündeki intizâmı değiştirebilir mi? İnsanları, göklerde ve deniz altlarında dolaştıran, radyoları, televizyonları, bilgisayarları... bulan bir insanın beynini yaratan kimdir? Bütün bu azametli varlığı "Yaratan"ı inkâr etmek için, insanın ya ahmak, ya koyu câhil veya kör bir inâdın kurbânı olması lâzımdır. Her şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yapan, gönderen ancak Allahü teâlâ'dır. Kuvvet, kudret sâhibi yalnız O'dur. "İnsan bir şeyi yarattı" demek, "yarattı" kelimesini Allahü teâlâdan başkası için söylemek, sivrisineğin apartman yapmasını veya otomobil kullanmasını söylemek gibidir; çok çirkindir ve günâhtır. Aslında söylenen kimse ile alay etmek, onu küçültmek demektir... Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir sûretle hamdeder, onu medhederse, bu hamdlerin hepsi Allahü teâlâya mahsûstur. Allahü teâlâyı sevmek için sebepler pek çoktur: Evvelâ, Müslümân olarak dünyaya gelmek. Ya'nî, Müslümân bir ana-babanın evlâdı olarak dünyaya gelmek, bütün ömrümüzce, Allahü teâlayı sevmek, Allahü teâlaya şükür ve hamd etmek için, tek başına en büyük sebeptir. Meselâ, Hristiyân ana-babadan dünyâya gelmiş olsaydık, artık Müslümânlık yolunu bulmak, bizim için, çok zor veya imkânsız olabilirdi. Müslümânlığı sevmiş, elinden geldiği kadar Müslümânlık yolunda yürümeye gayret etmiş bir âilenin çocuğu olmak da ayrı bir tâlihdir. İsmi Müslümân ismi olup da, Müslümânlığın îcâplarını yapmayan, hattâ Müslümânlığı hor gören, nice sözde Müslümânlar vardır. Akıl ve iz'ân sâhibi olmak, iyi ve kötüyü anlayabilecek bir tahsîl ve anlayış seviyesinde bulunmak da Allahü teâlânın en büyük ni'metlerindendir. Bundan başka, insan haklarını tanıyan bir devletin ve hükûmetin ferdi olarak yaşamak, sıhhatte olmak, başkalarına muhtâç olacak derecede fakîr olmamak vesâire gibi yüzlerce-binlerce ni'met, hep Allahü teâlânın lutuf ve ihsânıdır. "BİR GÖNÜL YIKTIN İSE!.." Çok cüz'î bir kısmını saydığımız bu ni'metlerden mahrûm olan milyonlarca Müslümânın, milyonlarca insanın bulunduğunu düşünürsek, Allahü teâlâyı nasıl sevip, şükretmek lâzım geldiği kolayca anlaşılır. Bu vesîleyle, günümüzde bütün dünyânın başını ağrıtan anarşi ve terör konusunda birkaç kelime söylemek istiyoruz: Gelmiş-geçmiş bulunan bütün Peygamberlerin getirdikleri ahkâm-ı dîniyyede dînin, nefsin (cânın), aklın, neslin (ırzın, nâmûsun), mâlın ve benzeri değerlerin korunması öngörülmüştür. Allahü teâlâ ve Peygamberleri, emir ve yasaklarında, bunları koruma altına almışlardır. Halbuki bugün bütün dünyâda, bu sayılanlar da dâhil olmak üzere, bütün insan hakları ciddî bir şekilde ihlâl edilmektedir. Mukaddes dînimizde adam öldürmek, yaralamak, malını almak, çalmak şöyle dursun, kalp kırmak bile büyük günâhlardandır. Onun için Yûnus Emre (rahmetullahi aleyh): "Eğer bir gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil/Yetmişiki millet dahî, elin yüzün yumaz değil" demektedir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.