Osman Bey'in, oğlu Orhan Bey'e nasîhati

A -
A +

Dünkü makâlemizde, Şeyh Edebâlî hazretlerinin, dâmâdı Osmân Bey'e yaptığı bir nasîhatten bahsetmiştik. Bugün de Osmân Bey'in, oğlu Orhân Bey'e yaptığı nasîhati mevzû-i bahs edeceğiz. Buyuruyor ki: "Her şeyden önce, dîn işlerini ele al, yürütmekte de aslâ gevşeklik gösterme! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, dîn ve devletin kuvvetlenmesine sebep olur. Dîn gayreti olmayan, eğlenceye düşkün ve tecrübe edilmemiş kimselere iş verme! Çünkü Yaradan'dan korkmayan, yarattıklarından da çekinmez. Zulümden, İslâmiyet'e aykırı şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid'ate teşvîk edip sürükleyenleri, devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa sürüklemesinler. Devlet hizmetinde ihlâsla ömrünü tüketen sâdık devlet adamlarını dâimâ gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefâtından sonra, âile efrâdını koru, ihtiyâcı olanların da ihtiyâçlarını karşıla, tebaandan hiç kimsenin mâlına-mülküne dokunma! "ÂLİMLER VE ÂRİFLER ÇOĞALSIN" Hak sâhiplerine haklarını ver, lâyık olanlara ihsân ve ikrâmlarda bulun ve âilelerini de gözet! Devletin bedeninde kuvvet mesâbesinde olan hakîkî âlimleri ve fazîlet sâhiplerini, edîp ve yazarları, san'at erbâbını gözetip koru. Onlara hürmet, ikrâm ve ihsânda bulun. Bir ülkede, olgun bir âlimin, bir ârifin, bir velînin bulunduğunu duyarsan, onlara her türlü imkânı tanıyarak ülkene yerleştir ki, hükümetin süresince âlim ve ârifler memleketinde çoğalsın. Dîn ve devlet işleri nizâma oturup ilerlesin. Sakın, orduna ve zenginliğine mağrûr olma. Benim hâlimden ibret al ki, zayıf, güçsüz bir karınca misâli, hiç lâyık olmadığım hâlde buraya geldim ve Allahü teâlânın nice ihsânlarına kavuştum. Sen de benim uyguladığımı yap! Bu yüce dînin mensûplarını ve itâat eden diğer tebaanı himâye eyle! Allahü teâlânın hakkını ve kullarının hakkını gözet. Devletin zarûrî ihtiyâçları dışında sarfiyâtta bulunmaktan son derece sakın! Senden sonra geleceklere de aynı şeyi tenbîh eyle. Dâimâ adâlet ve insâf üzerine bulun. Zulme meydân verme. Herhangi bir işe başlayacağın zaman, Allahü teâlânın yardımına sığın! Tebaanı, düşmânların ve zâlimlerin saldırılarından koru. Haksız olarak hiç kimseye muâmelede bulunma. Dâimâ halkını hoşnut edecek şeyleri arayıp, yapılmasını sağla. Onların gönlünü kazanmayı, bunun devâmını büyük ni'met bil! Halkın sana olan güveninin sarsılmamasına son derece dikkat eyle!.." Görüldüğü gibi, burada son derece önemli bazı husûslar dile getirilmiştir. Her Müslümân, Cennet ve Cehenneme inanır. Cehennemden kurtulmak, Cennete girmek isteyen akıllı kimsenin ölüme hâzır beklemesi gerekir. Çünkü Peygamber Efendimiz, "Akıllı kimse, kendisini hesâba çekip ölüm için hâzırlanan kimsedir" buyuruyor. Bir şey için hâzırlanmak, onu sık sık hâtırlamakla olur. Hâtırlamak ise, hâtırlatıcı şeylere bakmakla, onları yapmakla mümkündür. Genel olarak bütün insanlar ölümden gâfildirler. Bir âyet-i kerîmede, "Hesâp görme zamanı yaklaşmasına rağmen, insanlar gaflet içinde, bundan yüz çeviriyorlar" buyuruluyor. (Enbiyâ, 1) "BENİ RABBİME KAVUŞTUR" Dünyânın faydasız zevklerine aldanan, ölümden habersiz yaşar. Yanında ölümden bahsedilince, nefret eder. Peygamber Efendimiz, "Kim ölümden nefret ederse, Allah da ondan nefret eder" buyuruyor. Allahü teâlâ da, "Kendisinden kaçtığınız ölüme mutlakâ yakalanacaksınız" buyuruyor. (Cuma, 8) Günâhlardan kaçıp ibâdetlerini yapan kimse, ölümü istemese de, ölümden nefret etmiş sayılmaz. Çünkü o, kusûrlarını telâfî peşindedir. Bir kimseye, sevgilisi hemen gel dese, o kimse de, yıkansa, tıraş olsa, yeni elbiseler giymekle, sevgilisine hediyeler almakla meşgûl olsa, geciktiği için sevgilisine kavuşmaktan nefret etmiş sayılmaz. Yanî ölümden hoşlanmamasında mazûrdur. Çünkü ölüm için hâzırlık yapmaktadır. Hazret-i Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Azrâîl aleyhisselâma, "Tez gel, haydi cânımı çabuk al, beni Rabbime hemen kavuştur" demiştir. Öyle ya, seven sevgilisi ile buluşacağı günü hiç hâtırından çıkarır mı, o günün bir ân gelmesini şiddetli şekilde arzû etmez mi? Hattâ ölümün gecikmesine canı sıkılır. Bir ân önce ona kavuşmaya cân atar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.