Dînimizde "En mühim şey" nedir?

A -
A +
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî (rahimehullah): "Ehem (yani daha mühim, en önemli) şey dururken mühimmi (önemliyi) yapmak dalâlettir" buyuruyor. Ya hiç ehemmiyeti olmayan, hattâ mühim olmayan işleri yapmanın hükmünü buna kıyâs etmelidir.
Dînimizdeki "Ehemmi mühimme tercîh" prensibi, daha önemli olanı, az önemli olana tercîh olup başka bir ifâde ile "Elzemi lâzım olana tercîh" yani daha çok lüzûmlu olanı, daha az lâzım olana tercîh demektir. Meselâ bir müddet, farz-ı ayn olan ilimleri öğrenmek, bin yıl nâfile ibâdetten üstündür.
Bunun gibi, az bir miktâr zekât vermek, binlerce lira nâfile sadaka vermekten efdaldir, daha fazîletli, daha iyidir. Meselâ az bir miktâr zekâtı verirken, yani bir farzı yaparken, onun bir sünnetini veya bir edebini gözetmek, meselâ yakın akrabâya vermek de, o nâfile sadakadan kat kat daha üstündür.
O hâlde, "mukaddes dînimiz İslâmiyette en mühim şey nedir ve işlerde önem sırası nasıldır?" diye bir suâl hâtıra gelebilir. Bunun cevâbı, İslâm âlimlerinin kitaplarında çok net olarak bildirilmiştir:
Her şeyden önce, Ehl-i Sünnet i'tikâdına uygun şekilde îmân etmek, sonra harâmlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekrûhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, daha sonra da müstehabları yapmak lâzımdır. Bu sırada, önce olanı yapmayanın, sonra olanı yapmasının faydası olmaz ve önce olanı yapabilmek için, sonra olanı terk etmesi câiz, hattâ yerine göre vâcib olur.
Bu vesîleyle belirtelim ki, dînimizde herhangi bir zararı yok etmek, fayda sağlamaktan önce gelmektedir. Yani yanlış olan şeyleri yapmamak, doğruları yapmaktan önce gelir. "Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye"de yer alan, "Def-i mefâsid, celb-i menâfi'den evlâdır" kâidesi, kuralı, bunu ifâde için vaz'olunmuştur. Yani "Zararı yok etmek, fayda sağlamaktan önce gelir" anlamındadır.
Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse şunu söyleyebiliriz: Bir Müslümân, dînin bir emrini yapmakla bir yasağını işlemek arasında muhayyer kalırsa, yasaktan kaçması önce gelir. Hattâ bir emri yapmak, bir harâmı işlemeye sebep olacaksa, harâm işlememek için, o emir terk edilir, yapılmaz. Meselâ namaz kılarken, necâseti temizlemek emirdir [çünkü necâsetten tahâret, namazın 12 farzından biridir], başkalarının yanında avret yerini açmak ise yasaktır. Avret yerini açmadan pisliği temizleme imkânı yoksa, yasaktan kaçmak için, avret yeri açılmaz, üzerinde necâset var iken namaz kılınır.
[Mecelle'deki "Ehvenü'ş-şerreyn tercîh olunur=İki şerden ehven olan tercîh edilir" ve "Ehaffü'd-darareyn ihtiyâr olunur=İki zarardan en hafîf olanı seçilir" kâideleri de son derece mühim kâidelerdir.]
Şimdi burada, "Îmân"ın tarîfini verelim:
"Îmân": "Allahü teâlâdan başka [ibâdete lâyık, hak] ma'bûd, ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın O'nun kulu ve Resûlü olduğuna inanmak" ve yine "Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlâdan getirdiklerine kalb ile inanıp dil ile söylemektir."
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
"... Fakat Allah size îmânı sevdirdi ve onu kalblerinizde süsledi. Küfrü (îmânsızlığı), fâsıklığı (günâhkârlığı) ve isyânı da size çirkin gösterdi..." (Hucurât sûresi, 7)
[İnşâallah yarın da konumuza devâm edelim.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.