Muhammed Ma’sûm hazretlerinin fazileti

A -
A +
Muhammed Ma’sûm hazretleri, büyük bir aşk ve şevkle ilim tahsîl ediyordu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ona; “Tahsîlini çabuk bitir ki, seninle büyük işlerimiz vardır” buyurdu.
 
 
Lakabı “Mecdüddîn” olup “el-Urvetü’l-vüskâ: sağlam ip, kendisine uyulan büyük âlim” sıfatıyla meşhur olan büyük İslâm âlimi Muhammed Ma’sûm Fârûkî (rahimehullah), hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğludur. 1599 (H. 1007) senesinde doğdu. O doğduğu zaman babası; “Muhammed Ma’sûm’un dünyâya gelişi, bizim için çok bereketli ve pek mübârek oldu. Onun doğmasından birkaç ay sonra yüksek hocamın (Muhammed Bâkî-billah’ın) huzûruna kavuştum; ona talebe oldum. Gördüklerimi orada gördüm” buyurmuştur. 1668 (H. 1079) senesinde Serhend’de vefât etti.
Muhammed Ma’sûm hazretleri, bu ümmette gelmiş-geçmiş olan en yüksek evliyâdandır.  “Silsile-i Aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin yirmi dördüncüsüdür.
Muhammed Ma’sûm Fârûkî (kuddise sirruh) hazretlerinin tasavvufta yetişmesi ve makâmları aşması pek süratli oldu. Hâllere, yüksek makâmlara, eşsiz vâridâta ve kemâllere kavuşunca, mübârek babası kendisine mutlak icâzet verdi. Babasını, zâhir ve bâtın ilimlerinde adım adım tâkip etti... Babası İmâm-ı Rabbânî hazretleri onun için: “Bu oğlum, sâbıkûndandır (bu ümmetin önde gelenlerinden, büyüklerindendir)” buyurdu. Daha küçük iken, babası kendisinde tâm bir olgunluk ve irşâd eserleri gördü. İstidâdının yüksekliğini anlayınca, teveccüh ve nazarı ile ona yönelip istidâdı altındaki gizli kemâlâtın açığa çıkmasını bekledi.
İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “Hâl, ilimden sonra olduğundan, ilim okumaktan başka çâre yoktur.” Bu sebeple oğluna aklî ve naklî ilimleri okutmaya başladı. En zor ve en derin kitapları satır satır okumasını emretti. Böylece Muhammed Ma’sûm hazretleri, büyük bir aşk ve şevkle ilim tahsîlinde bulundu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ona; “Tahsîlini çabuk bitir ki, seninle büyük işlerimiz vardır” buyurdu.
On altı yaşında, bütün ilimlerin tahsîlini bitirdi. Sonra tamâmen tasavvufa yönelip, babasının feyzlerine, üstün makâmlara, büyük derecelere ve yüksek kemâlâta kavuştu.
Daha on dört yaşında iken babasına; “Ben, kendimde bütün âlemi güneş gibi aydınlatan bir nûr görüyorum. Eğer o sönerse, dünyâ karanlık ve zulmetli olur” diye arzedince, babası; “Sen zamânının kutbu olursun” buyurarak müjde vermiştir. Nitekim daha sonra bunu kendisi; “Allahü teâlâya hamd ü senâlar olsun. Vadedilen şey ele geçti. Babamın müjdelediklerine kavuştum” diye haber vermiştir. [İnşâallah bundan sonraki makâlemizde de konumuza devam edelim.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.