Ümmet-i İcâbet ve Ümmet-i Davet...

A -
A +
Resulullahın ümmeti ikiye ayrılmıştır: “Ümmet-i İcâbet=İcâbet etmiş, îmânla şereflenmiş olan ümmet” henüz inanmamış olanlar da “Ümmet-i Davet=Henüz davet safhasında olan ümmet.”
 
 
İlk insan ve ilk Peygamber kılınan Hazret-i Âdem babamız (aleyhisselâm) ile eşi Hazret-i Havvâ annemiz, yeryüzünde bulunan ve “İlâhî vahiy” ile terbiye edilmiş olan ilk âiledir... Bugün yeryüzünde rastladığımız farklı renklere, kültürlere, milletlere ve gruplara rağmen, insanlar temelde bir tek âilenin çocuklarıdırlar. İlmin kesin olarak ortaya koyduğu husus, farklı ırklara, renklere, kan gruplarına ve iskelet yapılarına rağmen, bütün insanların bir ana-babadan çoğaldıklarıdır.
Nitekim Cenâb-ı Hak, “Hucurât sûresi”nin onüçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; “Ey insanlar! Biz sizleri, bir erkek ile bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabîlelere ayırdık…” buyurmuştur.
Malum olduğu üzere, İslâmın birinci şartı, Allahü teâlâya ve Peygamberine (aleyhisselâm) îmândır. Yani onları sevmek ve sözlerini beğenip kabul etmektir. 
İslâm âlimlerinin belirttiklerine göre, Resûlullah Efendimize Peygamberliği bildirildikten sonra gelip geçen bütün insanlar, hadd-i zâtında onun ümmetidirler. Bunu büyük âlim ve velî İmâm-ı Gazâlî, “Cevâhiru’l-Kur’ân” ve “ed-Dürretü’l-Fâhire” isimli Arapça eserlerinde ve Kâdîzâde İslâmbolî de “Ferâidü’l-Fevâid fî Beyâni’l-Akâid” isimli Osmânlıca eserinde çok açık bir şekilde ifâde etmişlerdir. Ancak, ümmetin ikiye ayrıldığını, ona inanan kimselere “Ümmet-i İcâbet=İcâbet etmiş, îmânla şereflenmiş olan ümmet” henüz inanmamış olanlara da “Ümmet-i Davet=Henüz davet safhasında olan ümmet” denildiğini de yazmışlardır.
İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünya ve âhiretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak demek, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak demektir...
Şek ve şüphe yok ki, son Peygamber Muhammed aleyhisselâmı tanımakla şereflenmek nimetlerin en büyüğüdür. Maalesef şimdi bazı câhiller, gâfiller mi desek, yoksa hâinler mi desek, Sevgili Peygamberimizi saf dışı bırakmak istemektedirler, onu bir “postacı”dan ibâret görmeye çalışmaktadırlar. “O, Kur’ânı getirmiş, işi bitmiştir” diyorlar. Bu son derece yanlış, çok bozuk bir düşüncedir.
Şüphe yok ki, bütün insanlığın buhrân, bunalım, huzursuzluk ve kaos içerisinde bulunduğu günümüzde; bir insanda bulunabilecek, görünür-görünmez bütün iyilikler, bütün üstünlükler, bütün güzellikler kendisinde toplanmış olan “İki Cihânın Güneşi” olan Muhammed aleyhisselâmı tanımak, sevmek, ona îmân etmek, ona tâbi ve teslîm olmak, onu gündemde tutmak, bütün insanlara tanıtmak ve sevdirmeye çalışmak çok şerefli bir iştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.