Allahü teâlâyı sevmenin ve şükretmenin lüzumu

A -
A +
Müslümân bir ana-babanın evlâdı olarak dünyâya gelmek, bütün ömrümüzce, Allahü teâlâyı sevmek, O'na şükür ve hamd etmek için, tek başına en büyük sebeptir.   Allahü teâlâyı sevmek için sebepler pek çoktur: Evvelâ, Müslümân olarak dünyaya gelmek. Yani, Müslümân bir ana-babanın evlâdı olarak dünyâya gelmek, bütün ömrümüzce, Allahü teâlâyı sevmek, O'na şükür ve hamd etmek için, tek başına en büyük sebeptir. Meselâ, Hıristiyân ana-babalardan dünyâya gelmiş olsaydık, belki Müslümânlık yolunu bulmak, bizim için, çok zor veya imkânsız olabilirdi. Müslümânlığı sevmiş, elinden geldiği kadar da, Müslümânlık yolunda yürümeye gayret etmiş bir âilenin çocuğu olmak da, ayrı bir tâlihdir. İsmi Müslümân ismi olup da, Müslümânlık îcâplarını yapmayan hattâ Müslümânlığı hor gören, nice sözde Müslümânlar var. Akıl ve izân sâhibi olmak, iyi ve kötüyü anlayabilecek bir tahsîl ve anlayış seviyesinde bulunmak da, Allahü teâlânın en büyük nimetlerindendir. Bundan başka, insan haklarını tanıyan bir devletin ve hükûmetin ferdi olarak yaşamak, sıhhatte olmak, başkalarına muhtâç olacak derecede fakîr olmamak vesâire gibi onlarca, yüzlerce, hattâ binlerce nimet, hep Allahü teâlânın lütuf ve ihsânlarıdır.Çok cüzi bir kısmını saydığımız bu nimetlerden mahrûm olan milyonlarca Müslümânın, milyarlarca insanın bulunduğunu düşünürsek, Allahü teâlâyı nasıl sevip, şükretmemiz lâzım geldiği kolayca anlaşılır.Allahü teâlâ,  şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz koca “kâinât”ta, sâdece “dünyâ”nın insanlarla meskûn olmasını irâde etmiş, “ilk insan” olarak “Hazret-i Âdem”i (aleyhisselâm) bu dünyâya göndermiş ve onu aynı zamanda “ilk Peygamber” kılmıştır. Yüce Allah, insanlara muhtaç oldukları her türlü nimeti de lütfetmiştir... Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, yarattığı şu mükemmel âlemle, kendi varlığını belli ettiği gibi, kullarına çok merhamet ve şefkat ettiği, acıdığı için, var olduğunu ayrıca “Peygamber”leri vâsıtasıyla da bildirmiştir. Ama maalesef günümüzde, şu ilim ve teknoloji asrında bile, “Göklerdeki muazzam âlemleri, dünyâda gördüğümüz her eseri, dünyânın dönüşünü, gece ve gündüz hâdiselerini, mevsimleri ve her şeyi meydâna getiren tabîat kuvvetidir, tabîat kânunudur” diyerek Allahü teâlâyı inkâr eden kimseler hâlâ bulunmaktadır. İnkârcıların bu sözlerini normal bir aklın, hattâ basît bir anlayışın dahi kabul etmesi mümkün değildir. Bunlara sormak lâzımdır ki: “Bu muazzam eserlerin sâhibi yok mudur? İnsanların meydâna getirdikleri en ufak bir eserin, insan şuûr ve zekâsının bir mahsûlü olduğunu kabul ediyorsunuz da, bu, akıllara durgunluk veren muazzam eserler, kendi kendine meydâna gelmiş olabilir mi? Bu eserlerdeki intizâmı ve dengeyi, şuûrsuz ve donuk tabiat mı meydâna getirmiştir?”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.