Gaybı, Allah'ın bildirdiği kimseler de bilebilirler...

A -
A +
Allahü teâlâ, gaybı, bir peygamberine, bir meleğine, bir insana veya bir cinnîye bildirirse, onlar da o bilebilirler...
 
 
Gaybı, Allah’tan başka kimse bilemez; nitekim bu konudaki âyet-i kerîmelerin meâllerini dünkü makâlemizde yazmıştık; kitaplarda, “bilir demek küfürdür” diye yazılıdır. Ama Allahü teâlâ, herhangi bir gaybı, bir Peygamberine, bir meleğine, bir insana veya bir cinnîye bildirirse, onlar da o gaybı bilebilirler; bu husus, gaybı sâdece Allahü teâlânın bildiği gerçeğine aykırı değildir.
Bir gün, Resûlullah Efendimizin devesi kayboldu. Münâfıklar bunu fırsat bilip, “Hani göklerden, Cennet’ten, Cehennem’den bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor” dediler. Münâfıkların bu sözü, Resûlullah Efendimize ulaşınca, “Vallahi, ben, ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falânca yerdedir” buyurdu. Tarîf edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. (Mevâhib-i Ledünniyye)
Demek ki, Allahü teâlâ bildirirse, gaybı, Resûlü de, evliyâsı da bilebilirler. Hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki:
“Kalbleriniz temiz olsa idi, siz de benim duyduklarımı duyardınız.” [İmâm Ahmed, Taberânî] (Bu hadîs-i şerîfteki gibi kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medîne’den İrân’daki ordusunu görüp, komutânı Sâriye’ye, “Dağa yanaş” demiştir. (Şevâhidün-Nübüvve)
Yine bir hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
“Geçmiş ümmetler içinde vukûundan önce bazı gaybları haber veren kerâmet ehli zâtlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.” [Buhârî, Müslim]
Hazret-i Ömer’inki gibi başka evliyâdan da birçok kerâmet görülmüştür. Kur’ân-ı kerîm bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Âl-i Imrân 37, Kehf 17-18)
Netice: Allahü teâlâ bildirmedikçe, ister Peygamber, ister melek, ister insan, isterse cinnî olsun, hiçbir kimse gaybı bilemez; ama Cenâb-ı Hak, dilediği kimseye gaybı bildirir ve o da gaybdan haber verir. (Avârifül-meârif)
        ***
Kalblerden geçenleri ancak Allahü teâlâ bilir; bu konuda birçok âyet-i kerîme vardır.
“Elbette Allah, kalblerin içindekini hakkıyla bilir.” [Âl-i İmrân, 119]
“Allahü teâlâ, kalblerinizde ne varsa hepsini bilir.” [Âl-i İmrân, 154]
“Onlar, ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, onların kalblerinde gizlediklerini elbette bilir.” [Âl-i İmrân, 167]
“İnsanı, ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne düşündüğünü] bilirim ve ben ona şâh damarından daha yakınım.” [Kâf, 16]
“Sözlerinizi gizleseniz de, açığa vursanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir. Yaratan hiç bilmez mi?” [Mülk 13-14]
Kalblerden geçeni yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de O’nun bildirdiği Enbiyâ ve Evliyâ, Onun bildirdiği kadarıyla bilirler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.