Allahü teâlânın birinci emri...

A -
A +
Geçen hafta Salı günkü makâlemizde, Allahü teâlânın birinci emrinin, îmân etmek olduğunu; îmân etmenin, bütün insanlara lâzım olduğunu, herkes için îmânın  zarûrî olduğunu belirtmiştik.Îmânın da kısaca, “Kelime-i şehâdet”i kalp ile tasdîk ve dil ile söylemek yanî Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, Muhammed aleyhisselâmın, Allah tarafından seçilmiş, “Nebî=Peygamber” olduğunu inanarak söylemek manâsına geldiğini ifâde etmiştik... Net bir şekilde belirtelim ki, îmân, Muhammed (aleyhisselâm)’ın söylediklerinin hepsini beğenip, kalbin tasdîk etmesi, ya’nî inanmasıdır. Böylece inanan insanlara “Mü’min” ve “Müslümân” denir. Duygu organlarının ve aklın kavradıkları bilgiler, îmâna kavuşmaya yardımcıdır. Fen ilimleri, âlemdeki nizâmın, düzgünlüğün tesâdüfen olmadığını ve bir yaratıcının bulunduğunu anlamağa, bilmeye ve îmâna kavuşmaya sebeb olur. Îmân demek, son Peygamber Muhammed aleyhisselâmın Allahü teâlâdan getirdiği bilgileri öğrenip, inanmak demektir. İnanılması lâzım gelen bilgilere, akla uyarsa inanırım demek, Peygamberlere inanmamak demek olur.Her Müslümânın, Muhammed aleyhisselâma inanması ve tâbi’ olması, Onun gösterdiği yolda yürümesi lâzımdır. Onun yolu Kur’ân-ı kerîmin gösterdiği yoldur. Bu yola “İslâmiyyet” denir. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın haber verdiği husûsları, “Ehl-i Sünnet âlimleri”nin kitâblarından öğrenip öylece inanmalıdır. Şu hâlde dînimizin temeli îmândır. Îmânı olmayanların hiçbir ibâdetini ve iyiliğini, Allahü teâlâ beğenmez ve kabûl etmez. Müslümân olmak isteyen kimse, önce îmân etmeli, sonra guslü, abdesti, namâzı ve lâzım oldukça diğer farzları ve harâmları öğrenmelidir. Her Müslümân, evlâdına dînini, îmânını, Peygamberini ve kitâbını (ya’nî Kur'ân-ı kerîmi) henüz çocuklukta öğretmelidir. İslâm âlimlerinin buyurduklarına göre bu, Müslümânın birinci vazîfesidir. Daha önce de naklettiğimiz gibi, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mahdûmu Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri, “Mektûbât-ı Ma’sûmiyye”sinde [3. cild 16. Mektûb] buyurmuştur ki: “Îmân, kelime-i tevhîdin 'Lâ ilâhe illallah ve Muhammedün Resûlullah' iki kısmına birlikte inanmaktır.” Demek ki, îmân ve İslâm demek, “Kur’ân-ı kerîm” ve “Hadîs-i şerîf”lere inanmak demektir. Peygamberimizin bildirdiklerine inanmayan, Allah kelâmına da inanmamış olur. Dünyânın her yerindeki, milyonlarca İslâm kitâbı, “Kur’ân-ı kerîm” ile “Hadîs-i şerîf”lerin açıklamalarıdır. Muhammed aleyhisselâmdan gelmeyen bir söz, bir kitap; İslâm sözü, İslâm kitâbı olamaz. Ona (Muhammed aleyhisselâma) uymak için, önce îmân etmek, sonra “Ahkâm-ı islâmiyye”yi, ya’nî Müslümânlığı iyice öğrenmek, sonra farzları edâ edip, harâmlardan kaçınmak, dahâ sonra sünnetleri yapıp, mekrûhlardan kaçınmak lâzımdır. Bunlardan sonra, mubâhlarda da, Ona uymaya çalışmalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.