Erkara, boş köşedeki sedire hışımla ilişti!..

A -
A +
Doğan Bey'i hiç sevememişti. Hatta birinci düşmanı ilan etmişti bu delikanlıyı!..
 
Önü yeni sulanmış asmalı kıraathanenin önünden geçerken canı kahve içmek istedi Erkara. Kim var, kim yok? Kabilinden içeri baktı. Ak sakallı, tombul yüzlü, mor hırka ve kaftanlı biriyle, esmer, kaba bıyıklı orta yaşlarda, kalın abalı bir kişi açık pencerenin dibindeki bankette oturmuş, fiskos bir şeyler konuşuyorlardı. “Herkes câmiye giderken bunların burada ne işi var?” dedi içinden Erkara. Son günlerde Bursa, acayip insanlarla dolup taşıyordu. Her köşe bucakta tanımadığı o kadar çok adamla karşılaşıyordu ki. Kafası karmakarışıktı. Sebebini tam bilemediği sıkıntılı bir vaziyette açık kapıdan içeri girdi. Boş bir köşedeki sedire hışımla ilişti.
Tavanlara bakarak kahvesini yudumlayan Erkara, Doğan Bey’le hesaplaşmanın planlarını yapıyordu. “İki dünya bir araya gelse de Gülşah’ı ona bırakamam!” diye inledi. Onunla evlenince saraya biraz daha yaklaşacağını, vezir, başvezir olabileceğini düşündü. Tek mâni vardı o da Doğan’dı. Üzerine, istikbaline kara bulut gibi çöken insandı onun gözünde.
Doğan’ı öldürürse kendini gizleyememe ihtimali de vardı. Gülşah, boş durmayacaktı. Ortalığı karıştıracak, kendine de yâr olmayacaktı. Önce onun gönlünü kazanmalıydı...
Sonra hasım bellediği adam ölümden, ölmeden korkmayan gözü kara biriydi. Kafası kesilince Hakkın huzuruna gideceğini, dünya gailelerinden de kurtulacağını söylediğini çok duymuştu. Ne vakit olsa, yüzlerce sene yaşasa, yine ölümden sonra ne köy ne de kasaba olmadığını bilen bu genç adam, hakikati unutmayan ariflerdendi milletin gözünde. Bir gün sonranın, beş gün evvelin onun için ehemmiyeti yoktu. Akıl almaz cesareti, ölüm karşısındaki bu pervazsızlığı onu daha yüceltiyor, kendini de bir o kadar alçaltıyor ve kahrediyordu. “İşim çok zor!” dedi. Kahvesinden bir yudum daha aldı.
Doğan dedikleri can düşmanının açıktan bir kötülüğünü, zararını, ziyanını da görmemişti. Hatta çok iyilikleri, yardımları da olmuştu değişik zamanlarda. Yine de sevememişti. Hatta birinci düşmanı ilan etmişti bu delikanlıyı!..
“Bu kadar çalışkan, devletine ve padişahına sadık, ailesine bağlı, bir o kadar da tertip ve düzenli adam tanımadım. Menfaati için arkadaş olduğunu, dost edindiğini, cana, mala ırza tasallut ettiğini ne kimse duymuş, ne de görmüştü. Ben de hiç şahit olmadım. Bilmiyorum… Bilemeyeceğim de!..” diye söylendi durdu epeyce. “Belki de asıl farklılık buradan kaynaklanıyor. Onda olan meziyetlerin hiçbirini kendimde bulamıyorum. Düşmanlığımın sebebi bu olsa gerek. Nihayet buldum hırsımın altında yatanı. Evet işte bunlar. Öyleyse elimden çekeceğin var Doğan!..” derken hastalığına teşhis koymanın rahatlığını hissediyordu ruhunda... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.