Yıldırım Beyazıd Han ziyafet veriyordu...

A -
A +
Yemekler yenmiş, şerbetler içilmiş, akşam namazı cemaatle kılınmıştı.
 
Bursa’da olup biten hadiseler, memleketlerinde dilden dile abartılarak konuşuluyordu. Güvenilir haberciler zamanında haberleri götürüp getiriyor, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmıyorlardı. Şimdiden azizleşmiş bu insanların isimleri çocuklarına ad olarak konuyor, böylece hatıraları yaşatılmaya çalışılıyordu.
İşte beklenen gün gelmiş çatmıştı. Yıldırım Beyazıd Han, aziz misafirlerine ziyafet veriyordu. Yemekler yenmiş, şerbetler içilmiş, akşam namazı cemaatle kılınmıştı.
Dolunay, mor bir gündüz gibi ortalığı parlatıyor, bülbül seslerinin uzaklardan gelen ahengi, bir bahar meltemi gibi kulakları okşuyordu. Sarayın geniş sofasına yumuşak kaz tüyü şilteler serilmiş, havuza açılan kapının karşısına denk gelen duvar önüne, düzgün sıra hâlinde birkaç tane sedef kakmalı, ceviz rahle konmuştu.
Davetliler, hizmet eden saray vazifelilerinden başka otuz üç kişiydi. Hepsi de meşhur hoca, hafız ve âlim zatlardı. Başlarına ulema sınıfından olduklarını gösteren büyük kavuklar, sırtlarına da muhtelif renk ve desende cübbeler giymişlerdi. Temiz, yeni giysiler içindeki bu seçilmiş zevat, salona oldukça uyumluydu.
Hiçbir terslik, noksanlık göze çarpmıyordu. Bir köşede şal desenli ipek örtülmüş masa ve üzerinde renkli şişelerde çeşitli şerbetler, irili ufaklı kristal bardaklar, ince bir tülbentle kapatılmış tabak tabak şekerler ve tatlılar vardı.
Salonun dört duvarının tavanla birleştiği yere yakın yüzeyleri usta sanatçıların elinden çıktığı her hâlinden belli olan büyük boy hüsn-ü hatlarla çevrelenmişti. Âyet-i kerime, hadîs-i şerif ve bazı şairlerin beyitlerinden seçilerek yazılmış hatlar, alev alev yanan koca mumların ışığında sanki daha ziyade büyüyor, daha çok parlıyor, mekâna muhteşem bir mabet havası veriyordu.
“Aman ya Rabbi! Ne müthiş bir fırsattı. Bir de Sultanın gözüne girebilselerdi daha ne isterlerdi. O imkânı yakalamış ve o kapının açılmasına çok az zaman kalmıştı...” Kripto bu hayallerdeyken bir dalgalanma oldu. Teşrifatçılardan biri;
- Serdar-ı azam, Hünkârımız Yıldırım Beyazıd Han Hazretleri teşrif ediyorlar.
Herkes önce teşrifatçıya, sonra da gösterdiği istikamete baktı. Genç Sultan, birkaç saray personeli ve vezirle salona girdi. Bütün davetliler ruhani bir fısıltı içinde ayağa kalktı ve boyunlarını büktüler. Beyazıd Han, salonda olanlara tek tek baktı;
- Hoş geldiniz benim kıymetli karındaşlarım. Allahü teâlâ afiyet versin cümlenize.
- Sağ olunuz efendim.     
- Sizleri buraya davet etmemizin sebebi, memleketimizi ziyarete gelen Vâiz-i İslâm ile birlikte müşerref olmak ve yakinen tanışmaktır, deyip tahtına oturdu. Davetliler sağdan başlayarak tek tek kendilerini tanıttı. Hürmetleriyle birlikte emirlerine amade olduklarını arz ettiler.
Önde Hurufi Efendi, yanında Kripto, diğer ismiyle Seyyid Vâiz İbrahim Efendi ve onun yanı başında da Erkara başları önde, kollarını edeple bağlamış sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.