Kaç gündür gözlerine uyku girmiyordu...

A -
A +
Zaman geçmek nedir bilmiyordu. Sanki güneş inat etmiş, kazık kesilmişti.    Hocasının sözlerini düşününce bir hoş oldu Doğan Bey. Duygulandı her zamanki gibi. Gözünden iki damla yaş geldi gayriihtiyari. Biricik sevgili Gülşah’ı, hane halkı, memleketi de burnunda tütüyordu, ama o yalnız hocasını hatırlayınca çözülüyor, kabına sığmıyordu. Irmak olup akıyor, tufan olup ortalığı birbirine katıyordu. “Eee! Saadetli Sultanım… Her şeyimi ona borçluyum. Bütün cesaretim, kabiliyetlerim, kişiliğim ve şeytana alt olmama hasletim varsa, hep ondan… Kaf Dağı gibi arkamda, içimde o… Gizli, paha biçilmez bir hazine mübarek efendim… Canım… Her şeyim…” Dünyayı hiç gören yiğit, bu masumun saf ve temiz sevgisine saygı duyup ve onu mahcup etmemek için kâğıdın arkasına: “Derdini söyle!” diye yine iki kelimelik bir not düşüp aynı yere bıraktı. Sabah olunca da çıkıp her zaman yaptığı gibi işlerini takibe koyuldu. Küçük âşık, bir yolunu bulup geldiğinde hiçbir iş yapmadan doğrudan kâğıdın olduğu tarafa yöneldi ve kaparcasına alıp heyecanla okudu. Bir daha, bir daha tekrarladı. “Derdini söyle! Derdini söyle!” Yazılı kâğıdı defalarca öpüp başına koydu. Sevinç karışımı heyecandan kalbi küt küt atıyor, içi içine sığmıyordu. Demek sevgisi karşılıksız değildi. Yürekceğizi yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Nefesi kesiliyordu sanki. Hiç durmadan hemen bir söz daha düşündü. Kâğıdı çevirip önceki notunun altına şu cümleyi ekledi; “Ya korkuyorsa!” Titrek eliyle yine münasip bir yere yerleştirip kimselere görünmeden evinin yolunu tuttu. Yazıyla dert anlatma işi oldukça tutmuştu. Birkaç gün devam etti. Bu akşam Doğan Bey, erken gelmişti. Notların başkalarının eline geçmesinden de endişe duyuyordu. Odasına girince hiçbir tarafa bakmadan tahmin ettiği yerde bulduğu kâğıdı okuyup ve hemen tek kelimelik bir cevap daha yazdı: “Korkma!” Kaç gündür gözlerine uyku girmeyen Mahperi, her sabahı iple çekiyordu. Pencereden Doğan Bey’in atına binip uzaklaştığını görünce Periza Hanım’ı atlatarak, beklediği cevabı bulma heyecanıyla temizliğini yaptığı odaya gitti. Bugün de eliyle koymuş gibi bulduğu nâmeyi defalarca okudu. Türlü numaralar düşündü. Ona göre her şey yolundaydı. Önce evlerindeki ve buradaki işlerini bitirdi. Sonra yanında kaldığı insanların bir bahane uydurarak iznini aldı. Bütün gücünü toplayarak rüyalarını süsleyen yiğidi beklemeğe başladı. Ne edip yapıp aşkını o akşam Doğan Bey’e söyleyecek, cevabını ve neticesini kesin ve net olarak alacaktı. Asıl en mühimiyse, defalarca gördüğü rüyayı anlatacaktı. Sonrası… Sonrası ona kalmıştı. Bütün dünyasını altüst eden düşleri, günlerdir verdiği mücadele, şu anda yaşadıkları sıradan şeyler değildi elbette. Rüzgârda savrulan yaprak misali ne zaman, nereye, nasıl konacak ve duracaktı? Günlerdir boz bulanık akan sular nasıl durulacaktı? Manevi bir oluşum içindeydiler elbette. Bunda bir şüphesi yoktu. Ama nasıl neticelenecekti? Zaman geçmek nedir bilmiyordu. Sanki güneş inat etmiş, kazık kesilmişti. Oysa diğer günler kaşım, gözüm demeden akşam oluveriyordu. Temizliği tekrar tekrar yaptı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.