“Şark tarafından görünüş budur Doğan Bey’im!..”

A -
A +
Boğa Hasan, duyduklarını, gördüklerini çabuk anlattı sükûnetle dinleyen arkadaşına. 
  Boğa Hasan, “Yirmi haftadır ne Bursa’dan, ne akrabalarımızdan doğru, dürüst bir haber bile alamadık...” diye söylenirken Doğan Bey gözünün önüne geliverdi birden. Kaç gündür farkına vardığı ve iyice inandığı Timur Han’ın doğru yolda olduğu malumatlarının ferahlığı yanında, fitnecilerin aşağılığını, sefaletini, adiliğini daha net anlıyordu. Unutulan değerlerin kıymetini takdir edemeyen bir insanlık için acı bir üzüntü duydu. Vicdan muhasebesi içinde geçen kısa bir zaman ona bir gün gibi gelmişti bugün. Kapı tıklatılır tıklatılmaz hayallerinden ve bulundukları yerden doğruldular iki yol arkadaşı da. Yiğitlerin baş tacı, can karındaşları Doğan Bey gelmişti. Ona topladıkları istihbaratı ve aldıkları kararı nasıl söyleyeceklerinin sabırsızlığı içindeydiler.                 *** Hasret ve muhabbetle koşup doyasıya kucaklaştılar. Sevinçten mi, yoksa uzun ayrılık ve gelinen noktadan mı ne hepsi de ağlamıştı. Her biri bir orduya bedel bu aslanlar, gözü kara, bilekleri bükülmez yiğit akıncılar işte bir çocuk gibiydiler şimdi. Birbirlerini dipdiri, sapasağlam görmenin nihayetsiz heyecanı içinde bir müddet bakışmakla yetindiler... Her şey tam anlatılamıyor, izah da edilemiyordu ki. Doğan Bey, yol ve çocukluk arkadaşlarına dün beklediğini, gece de olsa niye gelmediklerini ve çok merak ettiğini söyledi ilk olarak. Hasan Bey, hesapta olmayan bir mâniyi aşmada zaman kaybettiklerini, dolayısıyla da biraz geciktiklerini ve dostlarını fazla bekletmemek için konaklamadan doludizgin ancak gelebildiklerini açıkladı. Konuşulacak çok şey vardı. Bir kış boyunca yaşayarak, dinleyerek birikmiş hâtıra ve bir yığın hâdise... En mühiminden başladı Hasan Bey: İlân olunan gizli bir seferberlikten bahsetti. Daha bu sabah köylülerin ve karşılaştıkları insanların telâş içinde olduklarını görmüş, muhtemel bir harpten konuştuklarını kulaklarıyla işitmişti. Osmanlı tarafından hiç kimsenin bilmediği bu hareket oldukça gizli tutuluyormuş. Timur Han’a ait kuvvetlerin güneşin battığı istikamete, garba doğru birkaç koldan harekete geçtiği havadislerini aktarırken üzüntüsünü gizleyemiyordu. Binlerce atın, yüzlerce filin tarlaları, çayırları nasıl kazıdığını, yeşil namına bir şey bırakmadığını gözleriyle gördüklerini, tam donanımlı ve oldukça da neşeli askerlerin hâlini de anlatıp yer, mekân, tarih ve isim vererek şahitleriyle birlikte tek tek sıraladı. Her açıklamasında Atmaca Nuri Bey’e bakarak başıyla tasdikini almayı da ihmal etmiyordu: “Anadolu’yu Karaman, Germiyan ve Timuroğulları arasında taksim edeceklermiş. İki üç ay içinde kıyamet kopacakmış. Sultanlık Timur Han’ın himayesine alınarak Osmanlıya son verilecekmiş… Falan filân…” “!!!” “İşte şark tarafından görünüş budur Doğan Bey’im!” “Berhudar olasınız karındaşlarım…” “!!!” Boğa Hasan, duyduklarını, gördüklerini çabuk anlattı hiç soluklanmadan karşısında sükûnetle dinleyen arkadaşına. Başına bir şey gelmeden emaneti ehline vermek istiyordu herhâlde. Konuşulanların bazılarını kendi kendine tekrar etti Doğan Bey. Şimdi karar vermek zamanıydı. Gözler üzerinde, ağzından çıkacaklara odaklanmıştı. “İki, üç ay içinde…” diye söylenerek epey dönüp durdu odanın içinde. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.