"Söylediğine bak! Öyle ise; Hacı Bayramınız sizin olsun!"

A -
A +
"Büyük veli denen Hacı Bayram; öğrettikleri karşısında para mı topluyor?!."
    Meydanın karşısında; kurşuni kubbelerin sıralandığı Karamedrese vardı. Tarihî yapının duvarları, kemerleri kara kesme taştan yapılmış, nebati motiflerle de süslenmişti. Kılık kıyafetlerinden mürid oldukları apaçık belli olan kalabalık; pazar yerindeki esnafı ziyaret ediyordu. Akşemseddin Hazretleri, arkadaşlarından ayrılarak gözünü kestirdiği birine yaklaştı: - Selâmün aleyküm derviş baba! - Ve aleyküm selâm evlat. - Hacı Bayram’ı ararım! Onu bilir misiniz? - Bilmez olur muyum! Buralarda herkes onu tanır ve sever! - Şu dükkânlara girip çıkanlar da kim? - Talebeler! - Kimin talebeleri? - Kimin olacak Hacı Bayram Veli’nin! - Öyle çarşı pazar dolaşıp ne yapıyorlar? - İnsanlara doğruları anlatıyorlar, verirlerse para da topluyorlar. - !!! - Sen yardım etmeyecek misin evlat? - Ne? Sen de mi? Ha, şey, evet! De baba! Bu ak sakalınla; insanlara el açıp para dilenmeye hiç utanmıyor musun? - Ne yapacaksın ki; Hacı Bayram böyle istiyor evlat! - Size hiç anlatmaz mı o Hacı Bayram; Ruz-i mahşerde; dilencilerin yüzleri üzerine sürünerek Cehenneme gideceklerini? - !!! - Büyük veli denen Hacı Bayram; öğrettikleri karşısında para topluyormuş! Söylediğine bak! Öyle ise; Hacı Bayramınız sizin olsun! - !!! Diyeceğini deyip hızla oradan uzaklaştı Akşemseddin Hazretleri. Giderken hep “lâ havle velâ kuvvete illa billah” çekip duruyordu. Peşinden her ne kadar seslendiyseler de durup dinleyecek hâli yoktu! - Hey! Ak sakallı heyyy! - !!! - Ak sakallı! Sana diyorum! - !!! - Hay Allah, gitti! Bu paraların muhtaçlar için toplandığını söyleyecektim. - !!! Telaşla uzaklaşırken aklına kütüphanede okuduğu el yazması geldi. “Onu yazanla bu dilenciliği yapan aynı kişi olamaz...” dedi, yol arkadaşlarını bulmak için hızlandı. Kendi kendine; “ver elini Halep! Derede boğulmaktansa deryaya açıl!..” diye söyleniyordu hırsından. Şehrin çıkışına yakın Zülküf’ü gördü, kaybettiği kıymetli bir şeyini bulmuşçasına sevindi. Derin kâbustan uyanmış gibi sarsılıyordu hâlâ. Şimdi ise kendini başka bir rüyanın içinde hissediyordu.             *** Akşemseddin, yol arkadaşlarını fazla tanımıyordu. Aynı yöne gittikleri için mecburi ve tesadüfen arkadaş olmuş, hem dünya, hem ahiret meselelerini konuşarak buraya kadar gelmişlerdi. Bundan sonra da ayni muhabbetle giderlerdi. Kâfi olmasa da yol arkadaşlığı için yeterdi bu kadarı. Hepsi de yalnız olmaktansa birbirini bulmaktan pek memnundular. Bu yeni yol arkadaşlarından biri vardı ki diğerlerinden farklıydı. Oldukça asabi, öfkeliydi. Kıpkırmızı yüzünden siniri bozuk olduğu anlaşılıyor olsa da idare etmesini biliyordu Akşemseddin. Aslında bu öfkeli yolcu; Hacı Bayram Veli Hazretlerini hiç sevmeyen köylüsü Zülküf’tü… Mevzu sık sık Hacı Bayram’dan açılsa da; bu ismin Numan’a aid olduğunu bilmediğinden fazla bir şey demiyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.