"Boynuma zincir bağlamış ve beni Ankara'ya çekiyorlardı"

A -
A +
Aklı ve şuuruyla hareket etmek istiyordu da işin içinden çıkamıyordu!..     Acısı pek büyüktü, her taraftan kuvveti, canı çekiliyormuş gibiydi. Birkaç saniye daha nefes almasa ölecek sanıyordu. Çok pişman olmuştu! Tövbe etmeden, dünyaya veda etmek istemiyordu… Ya hocasının yüzüne nasıl bakacaktı? “Ah dilim! Ah deli divane nefsim!” dedi inledi…            *** Bu dergâhtan uzaklaştırma hadisesi; Akbıyık Sultan’ın ciğerine işlemişti. Hatasını pek âlâ anlamıştı ama emre uyarak dergâhı terk etmesi daha elzemdi. Yandı, tutuştu, kavruldu, gece gündüz gözyaşları döktü. Aylar sonra tam tövbe etmiş olarak, iki gözü iki çeşme geri dönecek, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri onu tekrar kabul edecekti. Akbıyık Sultan; onun meşhur halifesinden biri olarak çok hizmetler edecekti. O, münasip vakti, saatini bekliyordu. Aşka düşen artık kolay ayılmaz,Bu yoldan geçmeyen insan sayılmaz.   Anlar mı hiç aşk acısı tatmayan,Masivâyı kalbden söküp atmayan.             *** Kafası ve kalbi Ankara’da kalan Akşemseddin Hazretleri; biraz istirahat için gözüne kestirdiği bir ağaç altına diz çöküp oturdu ve hasta olduğuna iyice kanaat getirdiği kalbinin sesini dinlemek için toprağa doğru eğildi. Bu zavallı hâline acıyor, doğru dürüst bir şey düşünemiyordu. Aklı ve şuuruyla hareket etmek istiyordu da işin içinden çıkamıyordu… Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Haleb’e gelmişlerdi. Fakat Ankara’dan ayrıldığından beri ayakları hep geri gidiyor, yol alamıyordu. Gördüğü bir rüya onu iyice sarsmış, aklını başından almıştı. Rüyada boğazına bir zincir bağlanmış o ileri gitmek istediğinde; zincirin ucundaki onu geriye doğru çekiyordu. Göz kamaştıran ışık hüzmelerinden, aydınlıktan kaçmak için ruhunun daha karanlık ve izbelerine çekiliyor, daha korkunç ve karışık hayallere dalıyordu. Hırıltılar çıkararak konakladıkları han odasında uyandığında yanındaki yol arkadaşı Zülküf de çok korkmuştu: - Ne var Akşemseddin? Bir şey mi oldu? Niçin, tuhaf sesler çıkarıyorsun? - Sorma arkadaşım! Acayip bir rüya gördüm! - Hayırdır inşallah! - Hayırlar içinde kalasın! - Eee! Anlat hele! - Hakikat mi, rüya mıydı tam emin değilim. Boynuma zincir bağlamış, beni çekiyorlardı. Ha boğuldum boğulacağım! Nefesim kesilecek gibi oldu. Can havliyle uyandım. - Aaa! Bir dakika! Şöyle iyice bakayım! Senin boynunda zincir izleri de var! - Demek gördüğüm rüya değil, hakikatmiş! Ben dönüyorum! - Nereye? - Ankara’ya. Hadi sen de gel birlikte dönelim. Boynuma zincir bağlayıp çeken Hacı Bayram Veli Hazretleriydi. O o... Biliyorum o! - Bu ne telaş. Bari istirahat etseydin! - Yok bekleyemem! Hadi dönelim dedim. - Ben gelemem! - Niçin? - Benim boynumda zincir izi yok! Hem ben o kadar zora gelemem! - Niçin? Nereden biliyorsun? - Ben ve nefsim; biz birbirimizi tanırız! Hem de çok iyi! - Her neyse ben bir şey anlamadım ama! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.