Hiç kimseye belli etmeden yavaşça aralarına katıldı...

A -
A +
Bu gelen Akşemseddin idi. Ta Halep’ten dönmüş, Hacı Bayram Veli’ye gelmişti... 
 
Orta yaşı biraz geçgin, fakat dinç adam, elindekileri bir taşın oyuğuna koydu. Eğildi kayaların arasından fışkıran sudan kana kana içti. Koynundan çıkardığı bir kitabı önce öptü, sonra sayfalarını karıştırdı, aklına ne geldiyse elini siper edip gökyüzüne baktı. Kızarmış nardan bir topmuş gibi güneş, mor dağların ardından yükseliyordu.
Talebelerden kimi toprak kazıyor, kimi fidanları suluyor, kimi de ders çalışıyordu. Daha önce yaptıkları gibi her biri kendi işiyle meşguldü.
Ovaya derin bir sessizlik hâkimdi.
Gönüller Sultanı Hacı Bayram Veli, hiç boş durmuyordu. Bir yandan gözleri ufuklarda, gelecek bir misafirini arıyor, diğer taraftan işleri bitiren talebelerin derslerini dinliyor, irşadlarına devam ediyor, beri taraftan da bütün köylülere bağ bahçe, tarla işlerinde destek veriyordu. O durmak nedir bilmeyen biriydi, harıl harıl çalışıyordu hep.
Tarlalarda ekin biçenler, yığın yığanlar, araba yükleyenler daha neler neler... Hasat mevsiminde herkesin yapacağı çok işi vardı.
O, “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadis-i şerifini rehber edinmişti. O, maneviyat âleminin öyle bir yıldızıydı ki, ondaki güzellik, letafet ve parıltılar göz kamaştırıyordu. O, hakiki zenginliği, derin muhabbeti gönüllerde tutuşturduğu için tevazuun, asaletin, iman şuurunun, ahlaki mükemmelliğin ve ruhanî hasletlerin bir timsali olmuş, dünya zenginliğini hiç düşünmemiş, gözü, gönlü gani biriydi. Hakk ve hakikat namına iş yapmanın zor ve tehlikeli olduğu bir devirde dahi o; ılık gönül meltemleriyle paslanmış kalpleri parlatan, ısıtan şart ve imkânları zorlama dirayeti ve cesaretini gösteren devrinin nadir simalarındandı elbette…
                 ***
Akşemseddin, uzun yoldan gelir gelmez dergâha, oradan da talebelerin hocalarıyla çalıştığı tarlaya geldi. Hiç kimseye belli etmeden yavaşça içlerine girdi.  Onun aralarına bir gölge sessizliğiyle süzülüşünü yalnızca Hacı Bayram Veli gördü ama  görmezlikten geldi.
Yanı başında bu duruma şahit olan talebelerinden biri rahat durmuyordu:
- Muhterem hocam; şu ak sakallı; deminden beri bizi seyrediyordu, bakın şimdi de talebelerinizle ekin biçmeye başladı.
- Gördüm, gördüm de iltifat göstermedim! Siz de farkına varmamış gibi davranın!
- Peki efendim!
- Vardır hikmeti! Hiçbir şey sebepsiz yapılmaz! İmtihan imtihan!
- Hocam...
- Sus, bekle...
- !!!
Evet, bu gelen Akşemseddin idi. Ta Halep’ten dönmüş, Hacı Bayram Veli’ye gelmişti... Gelmişti de fakat hiç iltifat görmemişti. O ise nefsine kulak asmadan, onu ayakları altına alarak işe girişti. Diğer talebeler neyi, nasıl yapıyorsa onlardan daha çok, daha gayretle çalıştı. Öğlene kadar Şeyh Hazretleri’nin müridleriyle beraber oldu. Yemek vaktinde Şeyh; müridlerine kendi eliyle burçak çorbası ve nohut ikram etti. Oldukça bitkin olan Akşemseddin’e hiçbir şey vermedi. Oysa ortalıkta dolaşan köpeklere bile yiyecek bir şeyler verilmişti. Bu durum diğer talebelerin dikkatini çekmişti!.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.