"Hacı Bayram isimli biri aleyhinizde çalışıyor!.."

A -
A +
Hıyaneti boşa çıkan Zülküf'ün kini, nefreti en yüksek seviyeye çıkmıştı.
 
 
Zülküf, kahkahalarla güldü, güldü. Arada sırada kadın sesi çıkarıp söyleyeceklerini de kendi kendine denemeyi ihmal etmedi:
“Ayol sen bana savatlı gümüş kemer alacaktın, daha almadın! Çocukların; ‘şu bizim hayırsız babamız nerde’ diye, ağlaşıp duruyorlar? Bu insanlara ayırdığın zamanın yarısı kadar da evine, hane-i saadetine ayırsaydın daha iyi olmaz mıydı?!.”
Bu ve benzeri cümleleri söylerken gülmekten yerlere yatıyordu. Tek başına bir tiyatro denseydi yeriydi. Mutlaka ses getirecek bir şey yakaladığına inanıyor, o dakikaları iple çekiyordu. Acele etmeliydi. Bütün talebeleri karşısındayken bir köşeden ayağa kalkacak; onu “Efendi, efendi! Gel çocuklarına sahip çık, daha bakamıyorum” diye suçlaması daha kolaydı. Bu yapacağı oyun, onu rezil etmede, milleti soğutmada en tesirli yol olacaktı mutlaka.
Artık vakit gelmişti. Anasının sandığını açtı, onun düğünler için sakladığı kıyafetlerinden birini giyindi. O şimdi bir zenneydi, düğüne giden köylü bir kadın gibiydi. Her tarafları örtülü koyu feracesinin altında sanki şangırtıları işitilmesin diye pamuklara sarılmış gayet ağır ve gizli esaret zincirleri taşıyan lanetlenmiş, hayattan kovulmuş, hasta ve dilsiz hayalet gibi sendeleyerek, titreyerek yavaş yavaş yürüyor ve başını önüne eğerek düşmemek, bir şeye dokunmamak, birbirlerine çarpmamak, yanlış bir adım atmamak için kalın ve kara peçesinin altında bastığı yeri görmeye çalışıyordu…
Çok ümitlendiği şeytani fikirlerini tatbik etmek için kadınların arasından dergâha girmeye muvaffak olmasına olmuştu da; ortalıkta Hacı Bayram Veli diye biri yoktu. Onun yerinde; tanımadığı, bilmediği güzel yüzlü bir genç; namaza, abdeste dair bir şeyler anlatıyordu. Sadece; “şansa bak” diyebildi ve “peşini bırakmayacağım! Bugün rezil olmaktan kurtuldun ama Padişahın hışmından kurtulamayacaksın!” deyip geldiği gibi geri döndü.
Çok ümitlendiği hıyaneti de boşa çıkınca daha çok sinirlendi. Kini, nefreti en yüksek seviyeye çıkmıştı. Düşmanlığını frenleyemiyordu. O hızla devrin padişahı İkinci Murat Han’ın huzuruna kadar çıktı:
- Sultanım!
- Ne var?
- Sultanım, uzun ve zahmetli bir yoldan geliyorum!
- Mühim bir meselen olmalı!
- Beli (evet) Sultanım! Pek mühim!
- Anlat bakalım neymiş?
- Ankara’da Hacı Bayram isimli biri aleyhinizde çalışıyor!
- Ne yapıyor?
- Anlatamayacağım kelimelerle hakaretler ediyor! Ağzıma alamayacağım şekilde küfürler savuruyor, aleyhinizde konuşuyor! Bu da yetmiyor; talebe ismi altında kuvvet toplamaktadır! Bu densizliklere fazla dayanamadım! Aciz bir kulunuz olarak devletlü sultanımıza haber vereyim dedim!
- Hele bak şu densize!
- Çok sinsi biri Sultanım çook! Onu benim kadar kimse tanımaz! Çocukluğunu bilirim! O zaman da herkese baş olmak isterdi! Birçok sözü; saltanatınıza kastettiğinin delilidir! Maazallah; Allah muhafaza bir isyan çıkmasından korkarız. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.