Su doldururken bir atlının gölgesi üzerine düştü!..

A -
A +
 
 
İri yarı, pehlivan yapılı adam “Çekil önümden bire çocuk!” diye gürledi!..
 
Konuşmaları harfiyen duyan İbrahim, “ibretlik bir kıssa… Sanki benim için anlatıldı” dedi, dersine devam etti. Seslerden; hocasıyla Molla Muhammed’in sohbet ettiklerini çoktan anlamıştı. “Hocam her an, her yerde bizlere ders veriyor, boş yok! Tabii ki anlayana” diye söylendi İbrahim. Kulağı sohbette ders çalışırken hocasının; “Nasıl da susadım, bir serin su olsaydı da içseydim” dediğini duydu. Hiç tereddüt etmeden fırladı, elindeki kitabı raflardan birine koydu, testiyi kaptığı gibi doğru çeşmeye koştu…
Su doldururken bir atlının gölgesi üzerine düştü. Göz ucuyla baktı. İri yarı, pehlivan yapılı biri atını üzerine üzerine sürüyordu. Yeri göğü çınlatan bir hiddetle: “Çekil önümden bire çocuk!” diye gürledi. Alışık olmadığı ve beklemediği bu hakaretten korkup bir köşeye çekilirken, adam daha edepsizleşti, atını yeniden üzerine mahmuzladı. Çeşmenin yalağıyla at arasında sıkışıp kalan İbrahim’in elinden testi düştü kırıldı. Çok üzüldü, “teveccühlerine mazhar olamayacağım” diye, ağlayarak medreseye koştu. Şikâyet etmeyi sevmediğinden kimseye bir şey demedi. Kalplerin casusu olan İsmail Fakirullah hazretleri, İbrahim’i mahzun ve gözü yaşlı görünce hemen yanına çağırdı.
- Nedir bu hâl İbrahim, ağlamışsın?
- Şey hocam!
- Neyse tam söyle!
- Çeşmeden su alıyordum; atını koşturarak üzerime gelen birinden can havliyle kaçmak isterken testim düştü, kırıldı!
- Adama “niçin yaptın" demedin mi? Bir şey söylemedin mi?
- Hayır hocam, hiçbir şey söylemedim. Terbiyem müsaade etmedi.
- Çabuk git ve o adama bir-iki laf söyle, gel! Hadi çabuk ol!
- Peki hocam!
İbrahim Hakkı, hocasının emrini bir an evvel yerine getirebilmek için koşarak çeşmeye gitti. Adam keyifle ıslık çalarak atını suluyordu. Biraz önce testisini kırdığı çocuğu karşısında görünce, yine öfkelendi şiddetle gürledi:
- Sen laftan anlamıyorsun bacaksız! Yine mi geldin? Def ol, yıkıl karşımdan!
- !!!
Adamın hâl ve hareketlerinden beti benzi solan İbrahim, geldiği gibi tekrar geri döndü. Hocası kapıda onu bekliyordu.
- Yine bir şey diyemedin değil mi İbrahim?
- Söyleyemedim hocam! Mübarek emrinizi yerine getirmeyi çok istiyordum lakin bir türlü dilim çözülmedi. Yeniden sövüp sayınca da kurtuluşu kaçmakta buldum.
- Ne yap et bir şeyler söyle İbrahim! Derhâl git, hadi çabuk ol!
- Peki hocam!
Tekrar koşup gitti İbrahim. Gitti ama ne görsün; o dağ gibi adam çamurların içinde perperişan kıvranıyor! Acı çektiği her hâlinden belliydi. At parlamış, tekme üzerine tekme fırlatıyordu adamın suratına suratına, darmadağınık olmuştu kafası. Her ne kadar atı durdurmaya çalıştıysa da ne mümkün; muvaffak olamadı. Yardım istemek üzere koşarak medreseye döndü. İsmail Fakirullah hazretleri kapıda ayakta onu bekliyordu. Gelir gelmez:
- Söyle ne oldu İbrahim?
- Efendim; bir şey diyecek hâl kalmamıştı! Gittiğimde iş işten geçmişti! Çamurlar içinde, atın ayaklarının altında perişandı. Ne kadar atı durdurmaya çalıştıysam ne mümkün, beni yanına yaklaştırmadı bile…
- Eyvah yazık oldu! Bir testiye bir adam…
- Bu olup bitenlerden bir şey anlamadım hocam! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.