"Kalbime öyle gelir ki; sen ata ocağına dönesin!.."

A -
A +
    "Ah! Molla İbrahim aah! Gül demetiyle karaçalı hiç aynı olur mu?"   İsmail Fakirullah hazretleri: - Yanıltacak söz söylemekten Rabbime sığınırım Molla İbrahim! Kimsenin bilmediği o ikinci canı ise bize bağışladı Cenâb-ı Allah. - Her şeye razıyız efendim! - Saf sirke tortulanmıştı, safı küpün üstüne çıktı, tortudan ayrıldı Molla İbrahim! - Öyledir efendim! - Molla İbrahim; bir Tillolu, bir Hatırnat’lı ve bir de Sinep’li bir araya gelip Siirt’e gitseler, dönüşte ne yaparlar? Herkes kendi evine geri dönmez mi? Bizler de dünya yolculuğundan kendi ebedi evimize dönme günümüzü bekliyoruz. Baban vazifesini tamamladı, döndü, sıra bizlerde… - Evet efendim! - Ah! Molla İbrahim aah! Gül demetiyle karaçalı hiç aynı olur mu? - Olmaz efendim! - Kalbime öyle gelir ki; sen ata ocağına dönesin! - Ama efendim! Ben sizden ayrılığa dayanamam ki! - Dayanmalısın Molla İbrahim! Sultan, senin adını nokta nokta kalp defterine kazımıştır. - Peki efendim! Ne saadet! - Molla İbrahim; memleketin Hasankala’ya dön! Aradığını orada bulursun! Bulduğunla yine bana gelirsin! Allahü teâlâ muinin ola... - Dönüşü olan yolun gidişi de kolay olsa gerek efendim! - Öyledir Molla İbrahim... İbrahim’in mahzunlaşıp ağladığını görünce dayanamayıp oturduğu yerden kalktı, gidip bağrı yanık talebesine sarıldı; ikisi de sessiz ağlıyordu. Neden sonra İbrahim’in yüzüne bakıp gülümsedi İsmail Fakirullah hazretleri: - Bazen sırtımdaki yükler ağır gelir ama yorulmam. Bazen gözlerim dolar ama ağlamam. Bazen mücadele yorar beni ama yıkılmam. Bazen her şeyi silerim ama sevdiklerimi asla unutmam… Muhterem hocam derdi ki: "Dostlarını daima vefa ile hatırla! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen ol! Kula vefası olmayanın, Hakk’a vefası olmaz! Kalbi güzel olanın her günü güzel olur…” Rabbime emanet olasın! - Âmin, ecmain! - Sana verilen kısa ömrü, geçmiş bil! Kendini ölülerden biri say! Şimdi ölmemişsen de, öleceğini bil ve dâima kalbinde şu beyti bulundur: Bir canım vardır ve o elbette gidecektir.Senin yolunda gitsin, bu hepsinden iyidir.                *** Sıkıntıdan mı ne; gönlü gibi düğüm düğüm olmuş ellerini başının üzerinde kenetlemişti İbrahim. Çok iyi bildiği dergâh “bu saatte kalabalık olabilirdi” diye düşünerek, eskiden kuzucukları otlattığı dereye indi. Sığırlar, koyunlar, kuzular omuz omuza suyun kenarına yatmış, yırtık pırtık elbiseli çocuklar neşeyle koşuşuyorlardı... İbrahim Hakkı kolları sığalı geniş gömleğinin eteklerini toplayarak suyun kenarına çömeldi. Çay billur gibi tertemizdi. Ne kadar kuzucuklarla buralarda dolaşmıştı. Şu ileride Molla Muhammed ile babasının saatlerce konuştuklarına şahit olmuştu. O zaman “hiç doymuyorlar mı” diye içinden geçirmiş, onların muhabbetini tam anlayamamıştı. Şimdi de anlamış değildi ya… “Bismillah” çekip güzel bir abdest aldı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.