Ben söylerim ben dinlerim, Kimse dilim bilmez benim!

A -
A +
“Rabbimin her şeyi güzel, gecesi de gündüzü de, yeter ki bakmasını bil...”
 
Gecelerin rüyaları başka oluyordu, korkuları da… Eğri-büğrü, tozlu-topraklı, yarı loş sokakların çevresini saran alçak damlı evlerin dar pencerelerden sızan zayıf ışıkları ona; “Rabbimin her şeyi güzel, gecesi de gündüzü de, yeter ki bakmasını bil” der gibi göz kırpıyordu. Bu daracık sokaklar, yağmurun çisil çisil yağdığı zamanlar nasıl da hareketlenirdi.
Çocukken adım atmaya korktuğu dar bir aralıktan geçiyordu zifiri karanlık gece vakti. Her köşede kara suratlar, çarpık sırıtışlar gözünün içine bakıyor sanıyordu… Derken gecenin o kendine has ürperten sesi, cırcır böceği sesi kulaklarını doldurdu. Sanki sayısız böcek ordusu, kalenin tepesinden şehre hücum ediyormuş gibi geliyordu. Kararan kayalardan yayılan daha kara gölgeler, dalların hışırtısı, habersiz bastığı yosunların yumuşaklığı, fısıldayan sazlıkların arasından sinsice ilerleyişi… Bir kağnı gıcırtısı, bir çocuk ağlaması, uzaktan bir ihtiyarın bitmek bilmeyen öksürüğü… Korkunun iyice azalttığı soluk yıldızların yanıp sönen göz kırpıştırmaları… Her an yakalayacakmış gibi birinin nefesini ensesinde hissetme… Koşarak girdiği evde nefes nefese kalışı… Anacığının; “bu ne hâl a İbrahim’im” deyip sarılışı… Hepsi rüyaydı da o da uykusundan uyanmıştı.. Sanki onu doğurmamışlardı… Böyle gelmiş, böyle de gidecekti.
“Lâ havle…” çekti, kalktı hocasının sohbetlerinden yazdığı defteri raftan aldı. “Bu gece aklıma gelenler için okuyayım” dedi. “Bismillah…” deyip başladı yazdıklarını okumaya.
“Bak Molla İbrahim; üstün ve kâmil insan, baktığı her yerde, gördüğü her şeyde ilâhî hikmet ve sırları gören, onun akışlarını seyreyleyendir. Bu hikmetleri müşahede edip görenin de Hakk’a muhabbetle bağlanmaması mümkün değildir. Belki de en yakıcı hâlleriyle kavrulmak, yanmak, tutuşmak bu hâllere kavuşanlarda olur. Bunun içindir ki Mevlânâ hazretleri, insan-ı kâmil hâline gelemeyip ilâhî esrârı idrâk edemeyenlerden muzdariptir, onlardan şikâyetçidir. Bir yangının içindedir. Onunla aynı hâli yaşayan Yûnus Emre’nin:
 
Ben bir aceb ile geldim,
Kimse hâlim bilmez benim!
Ben söylerim ben dinlerim,
Kimse dilim bilmez benim!
Benim dilim kuş dilidir,
Benim ilim dost ilidir,
Ben bülbülüm dost gülümdür,
Bilin gülüm solmaz benim!
Ne durum var, ne durağım,
Hiç yerde yoktur kararım.
Hakk’a münâcat etmeğe,
Belli yerim olmaz benim.
 
Şeklinde ifâde ettiği bir hâlet-i rûhiye içinde kendisini serinletecek bir teselli çeşmesi arar.
Hazret-i Mevlânâ da bazı beyitlerinde:
 
Kötü dostla ünsiyet, belâya bulaşmaktır.
Mademki o geldi, bana da uyumak düşer.
Uyku içinde iken gafletten uyanırsın,
Ey hoca! Çabuk, Eshâb-ı kehf gibi kalk, yürü.
Sen de Eshâb-ı kehf gibi dâim uyanık ol;
Fakat, seni görenler sanki uyur sansınlar!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.