Hocasının ismi geçtiğinde gözleri ışıl ışıl parıldardı...

A -
A +
 
 
Devamlı gülümseyen, sözü, sohbeti hoş biriydi İbrahim Hakkı. 
 
İbrahim Hakkı:
- Hikâye pek manidar efendim! Ceylan da sözünü esirgememiş, hak ettikleri cevabı vermiş!
- Lâf anlamaz nefis karşısındaki bu çaresizlik ve garipliğin çaresi; onunla mücadelede, işin ustalarından, üstatlarından yardım almaktır yeğenim. Sen Tillo’ya git, biz üzerimize düşeni elbette fazlasıyla yaparız. Evini, barkını düşünme, onlar bizim emanetimizdir.
- Gönlüme su serptiniz muhterem emmim.
- !!!
Devamlı gülümseyen, sözü, sohbeti hoş biriydi İbrahim Hakkı. Vurdumduymaz değil tam aksine pek hisliydi. Üzgün, kırgın, yorgun zamanlarında bile sevimli görünürdü. Hocasının ismi geçtiğinde; gözleri ışıl ışıl parıldardı. Muhabbeti; sözlerinden ziyade yüzünden okunur, hâl ve davranışlarında görünürdü. O hiç şüphesiz şimdiye kadar Hasankale’de doğmuş büyümüş insanların en sevimlisi ve cana yakınıydı. Öyle ki bu sevimlilik, hoşa gitmek; istediğinde başvurduğu bir fantezi olmaktan ziyade, tabiatı gereği, samimi mizacıydı. İlk görüşte çevresinde bir sempati havası oluşmasının sebebi belki de bu mizacından kaynaklanıyordu. İnsanı saran, teselli eden dostluk ve sevgi dolu bir havası vardı. Onun için muhatapları ona hemen bağlanıveriyordu. Firdevs de aynı hissiyata tutulmuş kara sevdalısı olmuştu…
Son derece sakin, sinek uçsa duyulacak kadar sessiz bu yerde amca ve yeğenin önlerinde uzayıp giden uçsuz bucaksız neftî ovayı süsleyen kavak ve söğüt ağaçlarının nazlı nazlı sallanışının çıkardığı ahenkli hışırtı, insanın kalbine ferahlık veriyordu.
 
Unutulur mu; saadetin anahtarını veren?
Diken tarlasından; nefis kokulu gülleri deren.
                ***
Hava alsın diye pencereyi açar açmaz kuş sesleriyle birlikte toprak karışımı çimen kokuları yüzünü yalayarak odaya doluverdi. İçinden; “amma da aceleleri varmış. Şimdi evimin beyi gelir. Güzel kokmalı, rahat etmeli beyim hanesinde” diye söylenerek demir parmaklıklar arasından bahçeye, oradan da sokağa baktı Firdevs. Elindeki maşrapayı pembemsi dudaklarına götürdü ve güzel kokular eşliğinde serin suyu içmeye başladı. Duvarın dibinde birkaç kadın vardı. Ağaç dallarından yüzlerini pek seçemiyordu. Galiba komşu hanımlardı; sesleri yabancı gelmiyordu ama isimlerini tam çıkaramamıştı.
Firdevs boş maşrapayı pencerenin bir köşesine bıraktı usulca. Mutfağa geri dönmeye başlamıştı ki kocasının isminin geçtiğini duydu. “Herhâlde geliyor” dedi, kulak kabarttı gayriihtiyari. Bu arada sevmediği lakırdılar duymaya başlamıştı, şaşırdı, derken bir sual, ona verilen bir cevap, acayip laflar birbirini takip etti. Daha doymadığı yiğidi hakkında akıl almaz sözlerden dolayı yığılıp kaldı olduğu yere. Pencere ardına kadar açık olduğundan sesler oldukça net duyuluyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.