"Kişinin şerefi bulunduğu mekân iledir…" demişler...

A -
A +
“Tillo’nun şerefi; toprak altında ve toprak üstünde bulunan mübarek zatlardan..."
 
 
Koyun kuzu melemeleri, yavru bir tayın kesik kesik kişnemesi, uzaktan, yakından horoz ötüşleri, köpek havlamaları, çocukların sokak aralarında bağrışmaları, kazların, ördeklerin paytak paytak yürüyüşleri, çeşmelerden akan serin suların şırıltıları bile bir başkaydı Tillo'da... Ne kadar özlemiş olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu.
İsmail Fakirullah Hazretleri bir sohbetlerinde “Şerefü’l mekân bi’l mekîn” demiş, bir başka gün de “Şerefü’l mekîn bi’l mekân” diye söyleyip izahını da yapmışlardı:
Mekânın şerefi orada bulunan iledir...
Kişinin şerefi bulunduğu mekân iledir…
“Tillo’nun şerefi; toprak altında ve toprak üstünde bulunan mübarek zatlardan" diye düşünüyordu hep. Oysa gök her yerde maviydi. Mübarekler olmasaydı hayatın ne mânâsı olacaktı ki? Erzurum’dan kalkıp o kadar uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra buralara gelir miydi hiç?
Barındırdığı iyidendir mekânın şerefi.
Çoğu zaman onu bilmez o beldenin eşrefi.
            ***
Her zaman olduğu gibi o ilim yuvasının kapısı yine açıktı; hocasının kalplere şifa veren sesini duyduğu gibi, içeride oturanların karaltılarını da, görebiliyordu. Kalpağını çıkardı ve başını eğerek eşikten adım atıp içeri girdi, bir gölge gibi talebelerin arkasına çöktü, boyun büktü. O hasretini çektiği ve iliklerine kadar hayranı olduğu babacan ses; duvarlardan yankılanarak kulaklarını dolduruyor, oradan da taşarak bütün bedenini kaplıyordu. “Aman Allah! Ne saadet…” diye iç geçirdi. Ses aynı sesti, ne bir titreme, ne de noksanlık vardı. Durmadan anlatıyordu:
“Unutmayın evlatlarım; insanlar rızkın peşinden koşar, rızık da onların peşinden. Rızkın miktarı, nefesin sayısı, yazılmıştır, bellidir. Bu ömür; bir an ne ileri, ne geri gider. Vakti gelince, her şey biter. Bir hayat ki, başı yok, sonu da yok. Yani, bundan yüz sene evvel hiçbirimiz yoktuk. Bundan yüz sene sonra gene hiçbirimiz olmayacağız. Arada bir varlık. O da olmayıversin. Onun varlığı ile yokluğu neyi değiştirir? O hâlde, bu dünyaya niye geldik? Diye çok düşünmek lazım. Anne karnındaki çocuğun hedefi, dünyaya gelmektir. Dünyaya gelmekten maksat da Cennete gitmektir. Çünkü burası muvakkattır, geçicidir. Bakın aramızdakiler tek tek gidiyor âhirete. Sıra bize de gelecek. Buradan gidilecek iki yer vardır. Biri Cennet, diğeri Cehennemdir. Cenâb-ı Hak Cenneti, kullarına mekân olarak, aslî vatan olarak yaratmıştır. İşte bu dünyaya gelmemizin sebebi, âhirette Cennete gitmek içindir. Allah gafletten uyandırsın, kötülerden muhafaza eylesin. Bir mümin eğer dünyada ölüm ve sonrasını düşünemiyorsa, onun hayatı hayat değildir, perişan olmuş haberi yoktur.”
“Evlatlarım; fâniliği hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalı, her an ölüm ve ötesine hazır olmalıyız..." DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.