"Sevgimiz Hak teâlâ içindir Molla İbrahim!.."

A -
A +
"Siz sevmeseydiniz, biz sevemezdik efendim! Muhabbeti sizden öğrendik..."
 
Hocası durmadan anlatıyordu:
"Unutmayalım ki; Nûh aleyhisselâm, kadar uzun ömürlü olsak, Süleyman aleyhisselâm, kadar varlıklı olsak, Yûsuf aleyhisselâm kadar cemâl sahibi olsak, şâyet fânîliğin, ölümün ne demek olduğunun idrâki içinde değilsek; ziyandayız demektir, hem de pek çok!”
Kısa bir sessizlikten sonra, oldukça keyifle arka sıralara bakan İsmail Fakirullah hazretleri, olgun, mütebessim bir hâlde ayağa kalktı, İbrahim Hakkı’nın diz kırıp oturduğu köşeye geldi. Medresenin içinde onlarca talebe başını çevirip utangaç gözlerle onlara bakıyordu. Hocasının geldiğini gören İbrahim de ani bir hareketle ayağı fırladı, eline sarıldı.
- İbrahim’im gelmiş de haberim yokmuş!
- Hocam!!!
- Biz mi seni daha çok seviyoruz yoksa siz mi bizi?
- Siz sevmeseydiniz, biz sevemezdik efendim! Muhabbeti sizden öğrendik. Daha doğrusu bütün güzellikleri sizden öğrendik efendim.
- Sevgimiz Hak teâlâ içindir Molla İbrahim! Senin sevgin de benim sevgim de öyle... Bu yüzden dervişler için hicran güzeldir. Hicran, ayrılık, bir bakıma imtihandır Molla İbrahim.
- Şeyy! Erzurum’da gördüğüm o meczup...
- O meczup kimdi demek istiyorsun!?
- Siz daha iyi bilirsiniz efendim.
- Zamanı gelince öğrenirsin Molla İbrahim!
- Şeyy, efendim!
- Hemen mi, cevap bekliyorsun? Yoksa talebem olmaktan vaz mı geçtin Molla İbrahim?
- Hâşâ hocam! Sümme hâşâ!
- Öyleyse sabırla bekle! Koruğu üzüme çevirebiliyorsan elbet hüznü de mutluluğa dönüştürebilirsin Hak teâlânın müsaadesiyle.
- Öyledir efendim.
- !!!
Her göz güzeli göremez,
Görse de tarif edemez.
             ***
Cennet misali; her tarafa güzellikler saçan masum talebelerin, kalplere ferahlık veren sesleri yankılanıyordu İsmail Fakirullah hazretlerinin dergâhından. Ta yüksek dağ tepelerinden ovalara, tarla, çayır, bağ ve bahçelere kadar dört bir yandan renkli, ıslak, göz alıcı mücevherler döşenmiş gibi parıldıyordu, ya da ona öyle geliyordu bu ilim yuvası. Koyusundan açığına mavi, sarı, kırmızı, beyaz, bal rengi, yeşil, akşam güneşi, alacalı, akla gelebilecek ne varsa hepsi de oradaydı. Başta hocası olmak üzere bütün gördükleri huzur veriyordu ona. Birer tomurcuk misali bu günahsız yavrular açacak, güzel kokular saçacaklardı zamanı geldiğinde. İbrahim Hakkı; yeni nesil talebeleri seyrederken aklına çok şeyler geliyordu.
“Türlü güzellikler bir arada olunca izahı da zor oluyor” dedi sadece.
 
Tek başına verir hayat mücadelesi.
Hakikati anlar mı Tillo’nun delisi?
              ***
Bir yağışlı gündü ve medresede tek başınaydı. Ağzına kadar deri ciltli kitapların sıralandığı kütüphanenin raflarını karıştırıyor, okuyabileceği bir kitap arıyordu ki; birden garip bir ses işitti İbrahim Hakkı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.