Bugün çok keyifli kalkmıştı Firdevs Hanım...

A -
A +
 
 
Pencereyi açınca, nefis toprak kokan buhar, yüzünü okşayarak odayı dolduruverdi…
 
 
İsmail Fakirullah hazretleri:
- Ha bir talebenin hocasını sevmesi; evini hepten unutması, sevmemesi demek de değildir, bilakis her iki muhabbet birlikte yükselmelidir İbrahim! Biri büyürken diğeri küçülüyorsa o muhabbet; hak üzere ve doğru olamaz. O talebe aranılan talebe de değildir.
- Anladım Efendim.
- Haneni ve hane halkını unutma! Öyle bir şey yaparsan darılırım!
- Peki efendim!
- Uzak diyar Erzurum. Gidenlerle kıymetli hediyeler gönder, güzel sözlerle nameler yaz, gönüllerini al, ferahlandır, onların muhabbetlerini artır. Şunu iyi bil ki onların gözü, kulağı hep buralarda, sizden gelecek güzel haberlerde.
- Öyledir Efendim.
- Öyleyse hemen otur bir mektup yaz! Gelinimize ilk hediyemiz de bizden olsun! Sabah namazını müteakiben gönderirim, sen de bekletmeden ilk kervana ver! İnşallah hayırlara vesile olur.
- İnşallah Efendim!
Yaşanılan her şeyden ders almak ve insanlar ile irtibata geçerek onlardan nasıl muvaffak olduklarını veya olamadıklarını sorup öğrenmek, üzerinde düşünüp dersler çıkarmak da bir eğitimdi İsmail Fakirullah hazretlerine göre...
Herkes gibi sevmeden beklemen olmaz!
Taşıma suyu ile değirmen dönmez!
                     ***
           MEKTUP VAR…
Bugün çok keyifli kalkmıştı Firdevs Hanım. Gördüğü rüyanın hazzını hâlâ yaşıyordu ve içi kıpır kıpırdı. Perdeyi geri itti gökyüzüne baktı. Hava alaca bulutlu, yer yer yağmur yağmış… O dağdan o dağa oluşan ebemkuşakları (gökkuşağı) süslemişti birçok yeri… İbrahim’ini düşündü. Şimdi acaba ne yapıyordu? Bir defasında; “Beni düşündüğünde bil ki o anda ben de seni düşünüyorumdur” öyleyse İbrahim’i de onunlaydı. İçi huzurla doldu. Şükür olsundu; onu düşünen ve hasretle yolunu gözlediği, pek sevdiği biri vardı ya…
Yağmur dinmişti lakin yerler gölcüklerle doluydu. Tavuklar, horozlar çıkan solucanları avlama telaşında; kediler, köpekler köşe kapmaca oynar gibi sokak aralarında kaçışıyordu. Pencereyi açınca, nefis toprak kokan buhar, yüzünü okşayarak odayı dolduruverdi birden… Suya hasret kuşlar, yuvalarına girmiyor, her bir gölcüğün başında ötüp banyo yapıyor, tüyleri ıslandıkça gümüş gibi parıldıyordu. Bahçe kıpır kıpırdı bu sabah. Allı morlu rengârenk kelebek sürüleri rüya âlemindeymiş gibi uçup geçiyor, daha ileride çeperlerin kıyısındaki zümrüt yeşili ağaç yapraklarının üstüne konup tekrar kalkıyor, bir kasırga gibi esip uzaklaşıyor, gidenin yerine yenileri geliyordu. “Tabiatta gayesiz, maksatsız yaratılmış bir şey yok” diye fısıltıyla konuşan Firdevs Hanım’ın söylediklerini duymuş olmalı ki yengesi gülerek pencereye yaklaştı;
- İbrahim gitmiş gideli bu gelin de hep kendi kendine konuşur oldu! Sanki karşısında biri var da! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.