Sohbet uzadıkça, kalbi de hızla çarpıyordu Firdevs’in!

A -
A +
Ahalinin anlayamadığı ve Firdevs’in beynini kemiren meselelerin tek bir sebebi vardı; hicran…
 
Firdevs Hanım:
-Kadir ve kıymet bilmek de bizim vazifemiz yenge.
- Kolay değil Firdevs.
- Sabır, tevekkül, rıza-i ilâhi olmasa onu onsuz, ondan çok uzaklarda yaşamak elbette kolay değil.
- Bu hasret denen acının sonu olmaz Firdevs, bir gün sona eresi de… mükâfatı da ona göre çok yüksek tabii.
- Yenge; hasretlik yaram öyle derin ki, hiçbir tabipte çaresi yok… Geceler uyumak için değil, hasretimin çoğalması için var gibime geliyor. İbrahim’im öyle mühim, öyle kıymetli bir yerde ki “gel” diyemiyorum sadece bekliyorum bütün kalbimle.
- Sen kazanırsın Firdevs.
- Kazanmak şöyle dursun kaybetmeyelim yeter! Hayat denen uzun ve mecburi yolda sayısız hislerle karşılaşıyoruz yenge. Ana baba muhabbeti, kardeş arkadaş muhabbeti, hayatını paylaştığına duyulan yüksek muhabbet, sınırsız sevgi ve daha niceleri... Güzel ve arzu edilen bir hayata her sabah huzur ve saadetle uyanmanın muhabbetten geçtiği malumumuz. Bazen nefsimize yeniliyor, bazense hissiyatımızı anlatmak için doğru kelimeleri bulmakta güçlük çekiyoruz. Her ne olursa olsun ister kısa cümleler, isterse destanlar dökülsün dudaklarımızdan muhabbet ve hele hasret dolu muhabbetler kendini ifade etmenin bir yolunu bulamıyor her zaman. Sevginin beraberinde getirdiği mânâ dolu sözler bazen tek bir kelimeden oluşabiliyor. Kimi insanın uzun uzun cümleler kurmaya vakti de marifeti de olmuyor ne yazık ki...
- Ateş düştüğü yeri yakıyor Firdevs’im...
- !!!
Sohbet uzadıkça, neyse kalbi de hızla çarpıyordu Firdevs’in… O, hiçbir zaman tam ve doğru olarak anlamayacaktı olup bitenleri. İbrahim’i alıp götürenin kim olduğunu, niçin tam tanımadığını da soramıyordu kendi kendine… Birbirinden farklı hisler içinde oluşunu, kuvvetli bir imtihandan geçişini, zamanın acımasızlığını, düzensiz uykularını, yaşadıklarının bazen hakikat bazen de bir rüyaymış gibi gelmesini tam çözemiyor, işin aslına varamıyordu bir türlü…
            ***
Bütün Hasankale ahalisinin anlayamadığı ve Firdevs’in beynini kemiren meselelerin tek bir sebebi vardı, o da; hicran… Hiç bitmeyecek sandığı gecelerde; zamanla ve ondan kopan parçaların kalbinde bıraktığı acılarla muharebesini yaşıyordu. Hakikatleri inkâr ettikçe kök salmış, isyan edip onu iyice içine çekmiş her ne varsa, büyük bir hızla ona tosluyor, sona doğru hızlanıyordu. Bu hâlet-i ruhiye hep böyle mi sürecekti? Nereden gelip içine yerleştiğini aylardır çözemediği; aşılır, çıkılır sandığı bir uykunun, rüyanın, belki de bir uyurgezerin sayıklamalarıydı.
Belli belirsiz sesler geliyordu dışarıdan. Firdevs gayriihtiyari ayağa fırladı. Yoksa İbrahim gelmiş bahçede onları mı dinliyordu. O öyle muziplikleri severdi. Hanımını heyecanlandırmak için belki de…
Tereddüt etmeden bahçeye çıktı. Öğlen vakti olduğu gölgelerin kısalığından anlaşılıyordu. Sanki ilk defa bu vakitte, duru bir ışık ve mor tülden gölgelerin altında yabancısı olduğu bir bahçenin içindeymiş gibiydi... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.