“Onu arıyorum, ey erenler! Aranızda onu gören var mı?”

A -
A +
Sağa bakındı kimseciklerde bir hareket yoktu, sola bakındı; herkes kendi âlemindeydi. 
  Tillo halkı: “Allahım, Allahım! Erzurumlu molla; Fakirullah efendimizi pek severdi onun aşkıyla ağlardı, seccadesi her namazda gözyaşlarıyla ıslanırdı. Ona yardım et! Onu boynu bükük bırakma, onun hatırına hürmetine bizleri de!” diye duâ ediyorlardı. O ise hocası için duâdaydı: “Allah’ım; muhterem hocam hep sana kavuşmak dilerdi. Senin lütfuna mahzar olmak isterdi. O çok ağladı, onu derecesini âli eyle ya Rabbi!” Kalplerin hassaslaştığı tam bu sırada yine aynı ses yankılandı kulaklarında: “Onu arıyorum erenler! Aranızda onu gören var mı?” Beti benzi soldu. En acı gününde bu duydukları hiç mantıklı değilmiş gibi şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Üzüntü ve korku içinde dengesiz bir karışım oluştu soluk yüzünde ve bayılıp düşecek gibi oldu, zor toparlandı. Yüzünün ifadesiz olmasına itina göstererek sesin geldiği tarafa döndü Erzurumlu İbrahim Hakkı: “Yine o! Efendimizin vefat gününde ne işi var? Herkes üzgün, başını eğmiş oturuyor. O ortalıkta deli gibi dolaşıyor! Hiç olacak şey mi? Ahh! Ne arar bu meczub, kimi arar da bulamaz? Ah! Ah!”
O ses; bu sefer daha daha üzerine geliyordu, susmak nedir bilmiyordu: “Yıllardır dolaşıyorum yoruldum artık! Ne olur erenler; onu gösterin bana!” Sağa bakındı kimseciklerde bir hareket yoktu, sola bakındı; herkes kendi âlemindeydi. İbrahim Hakkı: “Kimse bir şey duymamış, görmemiş ki bir değişiklik yok hâllerinde” dedi, renkten renge, biçimden biçime girdi. “Yine kimse görmedi onu. Hocam; bari bu sırrı çözseydin! Bana hakikati anlatsaydın! Ben nasıl çözerim o sırrı? Nasıl? Himmet et hocam, himmet! Çoğu insan malik olamaz gizli sırlara.Bağrı yanık, tutuşup çıksalar da kırlara…                          ***             HOCASIZ GÜNLER Temiz havayı ciğerlerini şişirecekmiş gibi içine çekti İbrahim Hakkı. Tabiat; buram buram toprak karışımı çimen kokuyordu. “Temiz hava, temiz toprak, temiz su! Bizler de tertemiz insanlar olabilseydik!” diye söylendi kendi kendine… “Sahte şeyhlerin eteğine yapışan elbette kurtulamaz, ama gerçek, hakiki bir mürşidin eteğine yapışan mahrum olmaz... Cenâb-ı Allah’ın emrine uyarak vesileyi bulmak nimeti, dünya ve âhiret nimetlerinin en kıymetlisidir. “Vesile arayın!” âyetindeki vesile; insan-ı kâmil demektir İbrahim.” Aklına gelenlerden mi ne tebessüm etti: “Hepsini bir arada bulabileceğimiz bir dünya yok zaten” dedi. Etrafına toplanmış, sayısını bilemediği kuşlara baktı: “Ne saadet! İmtihanınız yok!” Bol güneş, temiz havadan mı yoksa mübarek hocasının feyz ve bereketiyle dolu olmasından mı ne bir hoştu bugün İbrahim. Etrafında pervane gibi şakıyıp dönen masum hayvancıklar, onu ferahlandırıyordu. Gören de kuşlarla, böceklerle konuşuyor sanırdı… “Burası pek yüksek hem de çok… Ama… neyse şikâyet yok! Ayağımın altında uzanan bu Tillo’da her şey bana pek hoş görünüyor. Hocamın bereketinden olsa gerek!” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.