İleride “Tefekkür Tepesi” ismini alacak burası!..

A -
A +
"Biliyor musunuz kardeşlerim; bu tepe, yakında büyük bir nâma kavuşacaktır!"
    Bir yaz günü talebeleriyle epey dolaşmış, kendi eliyle ördüğü musalla taşına oturmuşlardı: - Biliyor musunuz kardeşlerim; bu tepe, yakında büyük bir nâma kavuşacaktır! - Nasıl hocam? - Meşhur olacak! Çook meşhur! - Efendim affınıza sığınırım; dağ ve meşhur olma! Nasıl olacak? - Anlayamadın değil mi mollam? - !!! - Haklısınız! Kolay değil tabii ki! Deme; benim de bağım, bostanım var,Hemi de ovam, dağım destanım var!                *** İleride “Tefekkür Tepesi” ismini alacak Cebel-i Ra’sil Kuva dağına her çıkışında hikmetli bir hadise yaşıyordu İbrahim Hakkı… Yine bir gün isimleri “Mahmud” olan üç talebesi ile bu tepeye çıkmışlardı ki; durdu, yüzlerine uzun uzun baktı: - Fe sübhanallah! Üçünüzün de ismi Mahmûd! - Evet efendim. - Allah! Allah! Allah ü âlem her biriniz de amcalarınızın kerimeleriyle evleneceksiniz! - !!! - Fakat sâdece biriniz Allahü teâlânın evliyâ kulları arasında yüksek derecelere sahip olup; “Memduh” lakabıyla isimlendirilecek… - !!! - Ona gıpta etmemek elde değil! Ne şeref, ne saadet! - Aman Allah’ım! - Ona her taraftan akın akın talebe gelecek! İlim tahsil edecekler! Öğrenmek ve öğretmek makamı ne güzel bir makamdır! Müjdeler olsun, mübarek olsun! - Ne saadet! - O, bu tepeye bir ev yaptırıp herkesin hidâyete kavuşmasına vesile olacak inşallah! - Ne büyük müjde efendim! - Öyledir… - Âmennâ ve saddaknâ! Hocalarını edeple dinleyen talebeler de kendi kendilerine; “Mübârek hocamızın müjde verdiği o kimse inşallah ben olurum!” diye temennide bulunsalar da o müjdeden nasipsiz olan “ya ben olursam” korkusuyla ses çıkaramıyorlardı. Bir müddet sonra içlerinden iki tanesi mazeretlerini beyan ederek, müsaade isteyip huzurdan ayrıldı. İbrâhim Hakkı hazretleri yanında kalan Mahmûd’a döndü; - Biraz önce müjde verdiğim o nasipli “Mahmûd” sensin biiznillah! - Aman hocam! Kalbim duracak! - Böyle büyük bir nimete kavuşmak için ne yapsan azdır ya Mahmud mollam! Ama tesadüf denilen bir şey de yoktur. İçeride bir cevher olmadan nimete kavuşulamaz. Sana düşen kadir ve kıymetini bilmen, daha çok çalışmandır. Sevgili Peygamber Efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, buyuruyorlar ki: “Sadaka vermek malı eksiltmez. Kul başkalarının hatalarını bağışladıkça Allah da onun şerefini arttırır. Kim Allah için tevazu eyleyip alçak gönüllü davranırsa, Allah da onu yükseltir.” Yükselmek öyle kolay değildir. İnsanın kalıbına değil kalbine bakarlar… - Hatalarıma tövbe ettim! - Tövbe her zaman lazım! Hem de hepimize… Mahmut mollam unutma; Leyla’yı kusursuz görmek ona zulmetmektir. Mecnun’u Mecnun eden Leyla’yı önce kusursuz görmesi sonra beşerin kusurlu olduğunu idrak edip mutlak kusursuz olana ulaşmasıdır. Yani iki ayrı ucu bir arada yaşamasıdır. Beşerî aşk; insanın kendi nefsani taraflarını tatmin ederken, ilahi aşkta ebedî, sonsuz hayat vardır. Aradan çıkarılan Leyla değil insanın zalim, hain, kâfir olan azgın nefsidir. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.