Mektuplar, yazanın ruh hâletini yansıtan malumatlardır...

A -
A +
Mektup okunup katlandıktan sonra cübbesinin kalbi üzerindeki cebine koyup talebelerine döndü...
 
İlkin kalbine götürdü gül kokulu nameyi, sonra öpüp başına koydu. “Ah kokusu ah!” Evet, hepten o sevgili kokuyordu, derin derin soludu. Birkaç gün veya hafta önce bu kâğıtlar onun elindeydi, onun da öpüp kokladığından pek emindi. Tekrar tekrar öptü, kokladı. Aşkın en bariz bir şekilde dışa vuruş şekliydi bu heyecanı. Defalarca evirip çevirip baktı, okudu, ne demek istediğini doğru anlamaya çalıştı. Sanki onunla karşılıklı konuşuyor gibiydi. “Firdevs’im bu iş üslup ve de nasip meselesi; hem müsbet, hem de menfi mânâda hepten bitirebilirdin mektubunu. Mâlumunuz, tatlı dil yılana dahi tesir eder, sözün bazısı harpleri neticelendirir, bazısı da savaşları başlatır, büyütür. Sen başkasın; hem hasretliğe katlandın, hem muhabbetimizi artırdın…”
Şahsiyetli olmak halk arasında; “samimi ol canımı ye” şeklinde karşılık buluyordu. Diğer yandan, anlayışsızlık yüzünden nice güzel sözün tam tersi istikamette tepki doğurduğu, bilinen mevzulardan, konulardandı. Tarzı itici, tavrı hatalı ve ağzı bozuk kişiler sebebiyle mide bulandırıldığı da acı hakikatlerden değil miydi?
Mektupların kısa haberler, yazanın ruh hâletini yansıtan malumatlar olduğunda kimsenin şüphesi yoktu. Her tarafı zehir olabilirdi, mesele doz meselesiydi. Yazılanların top mermisi olup üstüne üstüne yağması; nasıl bir tesire maruz kalındığına dair zaten yeterince fikir veriyordu. Top mermileri insanın canını alırken, yazılanlar ise zihnini, aklını ve kalbini… Bu mecralarda neyi, nasıl yazıp söyleyelim diyene ilk söylenmesi lazım geleni açık ve net bir şekilde şöyle ifade ediyordu: “Aman hasretlik canına tak dediyse, sebebine bak ve bunun az, ölçülü ve sınırlı olmasına dikkat et!”
              ***
Mektup okunup katlandıktan sonra cübbesinin kalbi üzerindeki cebine koyup talebelerine döndü İbrahim Hakkı hazretleri.
Başta söylenmesi gerekeni söyledikten sonra ikinci olarak edep, fayda ve ihtiyaç ölçüleri ile iyileri kötülerden ayırt edici, seçici olmanın lüzum ehemmiyetini anlattı talebelerine. Hâlâ “neyi, niçin, nasıl yapmalıyım” diye soran varsa da zaman zaman önüne gelen bu gibi sual ve tavsiyelerden bıkmıyordu Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri. İşte hasretlik çeken iki âşığın karşılıklı, yanıp kavrulmaları onlardandı. İnsanı değiştiren, dönüştüren yükselten ve düşüren sözlerin yanında insan olmasına ve insan kalmasına yardımcı olanların hâli elbette başkaydı. Talebelerine; “lütfen vaktinizi zayi etmeyin, her söze, görüntüye kanmayın, her feryada, figana aldanmayın! Sınırlı kalın, sorumlu davranın ve esas istifadenin doğru ve faydalı kitaplardan ve kitap gibi örnek insanların maiyetinden geçtiğini de bir kenara yazın, asla unutmayın” diye nasihat etmeye devam ediyordu durmadan.
Bazı zor ve uzun soluklu işlerin evveliyatı, yani başlangıcı, aslında son derece kolay ve basit şeylerdi. Upuzun bir mesafe nasıl ki birkaç santimetrelik adımlarla başlıyorsa, dünya çapında işlerin de evveliyatı, başlangıç noktası, gözümüze hakir görünen minik bir detay, küçük bir ayrıntı olabiliyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.