Sanki gökyüzü gibiydi Firdevs’inin yüzü!..

A -
A +
''Emmim ne demek istedi acaba? Çocuklarımla zevcem arasında bir mesele mi var ki?!.''
 
 
İbrahim Hakkı:
- Estağfirullah emmi! Ben konuşulsun diye vaaz etmiyorum ki!
- Biliyorum! Elbet “seni övsünler” diye vaaz etmiyorsun. Söylediğim sözler; seni takdir etmemden dolayıdır. Bir sualim olacak İbrahim yeğenim.
- Buyurun efendim.
- Zevcen çocuklarını incitiyor mu?
- Gelinin Firdevs’in bir sıkıntısı mı var? Yoksa bir şikâyet mi? Yoksa hasta mı?
- Öylesine sordum yeğen!
- !!!
“Allah Allah! Emmim ne demek istedi acaba? Çocuklarımla zevcem arasında bir mesele mi var ki?!. Tövbe tövbe! Durup dururken emmim böyle bir sual sormak mecburiyetinde kaldı?”
Bir türlü çözemediği o ses, meczup, Tillo, Hasankale, ilim, talebeler, şiir yazma, kitap tasnifi ve insanların peşine düşüp onu bir şey sanması hissiyatı içindeydi İbrahim Hakkı. Derdi azalacak yerde hep katmerlenerek çoğalıyordu. Ne hikmeti vardı da o bilemiyordu...
İlim, irfan hissiyatla değil çalışmakla olur.
Muvaffakiyetse çalışmaya alışmakla olur.
                         ***
                İKİNCİ ÖLÜM!..
- Kız çekilin odadan İbrahim Hakkı Efendi geliyor!
- Nasıl da omuzları düşmüş, vah zavallı!
- Hiç gün görmedi garibim!
- Tam kavuşmuşlardı ki! Bir yel esti söndürdü ocaklarını ah!
- Kız öyle deme! Onlar Allah adamı, hep hikmetlerini düşünürler!
- Cenâb-ı Allah verdi, o aldı!
- Öyle ya veren de o, alan da…
- Nazar değdi kız nazar! Adım gibi biliyorum; herkesin dilindeydiler. İbrahim Hakkı’yla nasıl da yakışmışlardı. Çok münasiplerdi çook!
- Yiyecek ekmeği, içecek suyu kesilmiş bir kere.
- Kız, siz de iyice öldürdünüz Firdevs’i! Belki doğrulur kalkar. Duâ edelim biz! Şom ağızlılar ne olacak!
- Haklı, Gülsüm Hanım! Biz de fazla ileri gittik kızlar!
- Can çıkmadan kabir kazmaya ne kadar da hevesli olanımız varmış meğer!
- Ne olacaksa İbrahim Hakkı mollaya olacak!
- Kız ona ne olacak yarın öbür gün evlenir hepten unutur gider, erkek milleti değil mi?
- Kız susun, duyacak adam! Onunki ona yeter bir de biz ilave etmeyelim!
- Sessiz olun, bakın ağlıyor adamcağız!
- Hı!
Sanki gökyüzü gibiydi yüzü sevgili Firdevs’inin. Bazen kara bulutlarla kaplanırdı, bazen pamuk gibi ak… Koyu kurşuni bulutlanma anında endişeye kapılır, o hâlin soğuk iklime, kara, fırtınaya ve hatta doluya dönüşmesinden korkardı. İşte o denilenlerin hiçbirine fırsat vermemişti ve hep baharı yaşamışlardı huzur ve saadetle.
Bir gün, gözlerinin uzaklarında çakan şimşekler gördü. Yağmur sesi yakınlarda bir yerlerdeydi diye düşündü İbrahim Hakkı. Endişelerinden o an sıyrılıp sıcacık gülümseyiverdi bütün kalbiyle. O da aynı sıcaklıkta gülümsedi en sevdiğine! Kara bulutlar aniden dağılıvermiş, muhteşem bir ebemkuşağı doğmuştu sanki ortaya. Hocası İsmail Fakirullah hazretlerini saymazsak daha önce gülüşünden allı, morlu pırıl pırıl renklerin yayıldığı birini hiç görmemişti. Sonraki günlerde de ona her gülümsediğinde, aynı renkleri görürdü gözlerinde. Hiç kaybolmasını istemezdi bu muhteşem canlı, sımsıcak bakışların. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.