"Güler yüzlü, gülen gözlü güzel adam" derlerdi ona

A -
A +
"Bir adam gördüm kara kaşlı, şahin bakışlı./Oturuşu, kalkışı, hepten edep nakışlı..."
 
Sabah namazını müteakiben evinden çıktı İbrahim Hakkı hazretleri. Sundurmada durarak bir an gökyüzüne baktı. Atletik yapılı, uzun kaslı bacaklı, uçları aşağı doğru kıvrık sakallı, avuçları pembemsi, narin elleri olan biriydi İbrahim Hakkı hazretleri.
Elâ gözlerinde her zaman olduğu gibi bugün de düşünceli bir ifade vardı. Sarığının altından gözüken koyu kestane saçları düz ve parlaktı. Bir yandan sundurmada duruyor, bir yandan da başındaki sarığın ucunu, sarığın bir başka kıvrımının içine sokmaya çalışıyordu. Tesbihini çıkardı, aklına ne geldiyse tekrar cebine koydu…
İbrahim Hakkı’nın ne derece değişip olgunlaştığını vaaz ve nasihatlerinden anlamak mümkündü.
İbrahim Hakkı; havayı iyice kontrol ettikten sonra şahadet parmağını bir yeri gösterir gibi ileri uzattı. Sonra ellerini ovuşturarak medreseye doğru yürüdü.
Buradan daha güzel mekân göremiyordu.
Bir adam gördüm kara kaşlı, şahin bakışlı.
Oturuşu, kalkışı, hepten edep nakışlı.
              ***
İbrahim Hakkı; buğday tenli, zayıf yüzlü, yanakları al al, şahin bakışlı, kendinden emin, omuzları geniş, göbeksiz, duruşu sağlam, yürüyüşü hızlı ve sessizceydi. Konuşurken de kekelemez, karşısındakini ikna eden hitabet gücü kuvvetliydi. Ona; “söylediklerini anlayamadık” diyen biri şimdiye kadar çıkmamıştı. Başındaki kavuğu kocamandı, cübbesi yaz, kış sırtında, ne hikmetse uzaklara bakarak konuşurdu hep. Geceleri az uyur, seher vakitleri teheccüde kalkar, kuşluk, duha, evvabin namazlarını terk etmezdi. Yemekte, içmekte fazla gözü yoktu, yemek ayırmaz; önüne ne koyarlarsa yer, herkesten önce doyduğu hâlde başkaları da utanmasın diye sofradan erken kalkmazdı. Seyahatlerde hep ortada yürür, o durunca durulur, yürüyünce yürünürdü. Herkes ona uymada âdeta yarışırdı. Kimsenin, hele konuşanın sözünü kesmez, hatta onu teşvik eder cesaretlendirirdi. Fakat onun sohbeti bir başkaydı. O, istediği kadar söyler ve söylediği kadar dinlenirdi. Herkes onun muhabbetini kazanmaya itina gösterirdi. Vaazları hep kitaptandı, kafasına göre hüküm vermez, dinî suallere şahsi görüşünü hiç katmazdı. Mindere hep dizüstü oturur, bacak bacak üstüne atması hiç görülmemişti. Çatık kaşlı, bed suratlı değildi. Muhatapları; “güler yüzlü, gülen gözlü güzel adam” derlerdi lakin ciddiliğinden, vakarından hürmetkâr davranırlardı. Sarığının sarkan ucunu arkaya attığında, bu mühim bir mevzuda konuşacak demekti. Öfkeli olsa da hiç belli etmezdi. Sabırlı, iddiasız, kısmen mizahi, mütevazı, uyumlu, kararlı, güzel ahlâklıydı. Kahkahalarla güldüğü, içten pazarlıklı göründüğü, riyakâr, gizli işler çevirdiği hiç görülmemişti. Oldukça zeki, pek kıymetli, zamanın din ve fen ilimlerinde âlim biriydi.
Güneş kavruğu çehresi pek sevimli idi: Parıldayan gözleri onu olduğundan daha genç gösteriyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.