"Şu İbrahim Hakkı var ya bir derya, derya!.."

A -
A +
"Ne güzel bir doğuş değil mi? Yeni bir MÂRİFET doğdu Osmanlı’ya..."
 
 
Câmi çıkışında ihtiyarlar, medrese avlularında talebeler, çeşme başında kadınlar, tarlada rençperler, sokakları toza dumana katan çocuklar, akla gelebilecek herkes onu konuşuyordu:
- Şu İbrahim Hakkı var ya bir derya, derya!
- Tillo’yu, Hasankale’yi, Erzurum’u ve hatta bütün Osmanlı memalikini ihya edecek, dillere destan bir eser yazmış.
- Her yerde kapışılıyormuş, elden ele dolaşıyormuş.
- Herkes İbrahim Hakkı hayranı olmuş. Çoğu Erzurumlu ve Hasankaleli nice gençler rasathanelere gidermiş.
- Ne güzel bir doğuş değil mi? Yeni bir MÂRİFET doğdu Osmanlı’ya.
- Mübarek olsun, mübarek.
- !!!
Gonca gül misali hoş kokular saçmalı.
Her kötüden, kötülerden de kaçmalı.
           ***
Molla İbrahim; o eski İbrahim değildi. Gonca gül gibi açılmış etrafa nefis kokular saçıyordu. Saatlerce yazıyor ne yorulma, ne bıkma emareleri görünüyordu. Yazdıkları anında yankı buluyor, kapışılıyordu. O tarifsiz bir huzur sarmalı ve muhabbeti içindeydi.
Alışılmış sesi duyunca bu sefer korkuyla irkilmedi. Ses de oldukça müşfikti:
- Onu arıyorum onu!
- Bekliyordum! Geldin demek!
- Demek bekliyordun! Beklersen ben de gelirim! Bak geldim işte Molla İbrahim!
- Gözüm yollarda hep seni bekliyordum!
- Biliyorum. Beklemeseydin gelmezdim zaten!
- Öyleyse neden daha önce gelmedin?
- Vakti saati vardı! Yeri ve zamanı gelmeden hiçbir şey olmaz İbrahim!
- Seni merak ediyordum, sırrın açıklanacağı günü de!
- İşte gördün sırrımı!
- Eskisi gibi değilsin, âdeta korku dolu hâlin yok olmuş! Bağırmıyorsun da!
- Cezbe geçicidir Molla İbrahim! Gayri yanman tamam oldu! Çilen doldu! Hamdın piştin, iyice oldun, olgunlaştın! Şimdi özünü, aslını bulma zamanıdır! Şimdi yazıp halkı ikaz etme vaktidir!
- Yani...
- Daha çok şiirler, risaleler yazacaksın. Gönülleri fethedecek ve akılları hakikat güneşine cezbedeceksin!
- Müjde bunlar! Ne güzel müjde! Senelerdir hasretle beklediğim bu müjdeyi getirdin en sonunda! Sahi sen kimsin?
- Hâlâ tanımadın mı Molla İbrahim?
- Yoksa...
- Evet, ben senin taa küçüklüğünden beri kitaplar okuyan, kütüphane kütüphane dolaşan ilmini arttıran, câmilerde vaazlar veren, medreselerde müderris olan, gece ve gündüz taat ve tesbihatlarda bulunan, böylelikle kendini arayan, kendin olmak isteyen SEN...
- Sır, demek bu!
- Sır, kendini bulmak, kendini bilmek. Hani derdi ya Yunus Emre:
Senin aşkın beni benden alıptır...
Ne şirin dert bu, dermandan içeru.
Miskin Yunus, gözü tuş oldu Sana.
Kapıda bir kuldur, Sultandan içeru...
- Molla İbrahim; ilimden maksat “kendini bilmek” demek değil midir zaten?
- Öyledir. Kendini tanımak, anlamak, haddini bilmek!
- Ben senin “kendini arayan” sesindim! Nice dağları, bağları gezdim dolaştım, halka karıştım, deli divane gibiydim ve sonunda seni buldum; yani sen seni buldun, kendimi... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.