"Hocam, hocam nereye gittiniz? Artık kendime geldim..."

A -
A +
Bütün hisleriyle hocasını düşünürken bir anda İsmail Fakirullah hazretlerini göremez oldu!
 
İbrahim Hakkı:
- Demek Fakirullah Efendimin anlatmak istediği hikmet buymuş ha!
- Onun Hak aşkı ve maneviyatı cezbetti seni. Ben doğdum, bir zaman yaşadım, şimdi kabıma sığıyorum, duruluyorum artık, vakit tamam İbrahim...
İbrahim Hakkı “O andaki ruh hâlimi burada yazmaya kalksam veya anlatsam kelimeler kifayetsiz kalır, yine de onda birini bile izah edebileceğimi sanmıyorum... Ruhum sanki iğnenin deliğinden geçiyordu...” dedi, durdu...
Ömür biter, yazmak bitmez.
Böyle gelmiş, böyle gitmez!
              ***
İbrahim Hakkı yazdığı sayfaları karıştırıyordu. Hepsi de misk-i zaferanla yazılmış farklı uzunlukta yazılardı. Aklı fikri hocasında, kâh iki aralıkla, kâh tek aralıkla yazılmış satırlarda İsmail Fakirullah hazretlerini görür gibi oldu Molla İbrahim.
- Molla İbrahim; kâtibi ol! Hakikatin kâtibi...
- İnşallah olacağım hocam! İnşallah, öyle eserler yazıyorum ki; size layık olsun! Siz ki beni yetiştirdiniz, maneviyatınızla destek oldunuz, hep istikbâlimiz için eserler yazmamı teşvik ettiniz. Hep yazacağım efendim ve bir gün ruhaniyetinize arz edeceğim söz veriyorum.
Bütün hisleriyle hocasını düşünürken bir anda İsmail Fakirullah hazretlerini göremez oldu, Molla İbrahim, pek telaşlandı elinde olmadan.
Hocam, hocam nereye gittiniz? Artık kendime geldim. Geldim! Geldim!
 
İlim, ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır.
 
“Şükürler olsun Rabbim, şükürler olsun!” diyordu demesine de hocasıyla sohbetinin bitmesini de istemiyordu.
 
Mutlaka kavuşur, azmeden.
Kesilir yemeden, içmeden…
                  ***
      ONSUZ OLMUYOR!
      BİR DAHA TİLLO...
İnsanlar aniden bastıran yağmurdan kurtulmak için damların altına, ağaç kovuklarına, mağaralara sığınmıştı. Yazın ortasında sokaklarda sel olacak korkusuyla yağmura şaşkınlıkla bakıyorlardı Tillolular. İbrahim’e göre ise o gün farklı bir gündü. Gönül pazarındaydı.
Yağan yağmur değil bol, bereketli rahmetti. Sele döneceğini düşünenler evlerinden çıkamıyor, çıkmış olanlar da rahmetin coşkusuna kapılıp gidiyordu. İbrahim Hakkı da bunlardan biriydi. Huzurla yaşamak kolay değildi; bir bakıma sabırla hadiselere karşı mücadele etmekti, o da cehdi, gayreti seçmişti zaten.
İbrahim'e göre yağmur değil rahmet yağıyordu aslında, ama insanları, kuşları, böcekleri ve bütün mahlukatı incitmekten bir kelebek hassasiyetiyle, sözlerini itinayla seçen bir insanın titizliğinde yağıyordu. Sade ve usul usul yağıyordu. Sanki her bir damlayı zarar vermesin diye kırıp dökmeden birileri tutarak indiriyordu yeryüzüne. Öyle değil miydi zaten? Her bir damlayı bir melek indiriyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.