"Sensin, Molla İbrahim’im... O büyük eser sensin!.."

A -
A +
"Damadım değil, evladım, ehli beytim, Molla İbrahim’imsin! Zaten ben, seni bekliyordum!.."
 
Molla İbrahim:
- “İrfaniyye” ismiyle bir kitap daha yazdım. Hem de üç lisanda efendim. Arapça, Farsça ve Türkçe olarak. Sizden öğrendiğim; irfanı ve irfan sahiplerini anlattım.
- İrfan her zaman takdire ve kabule değerdir Mollam.
- Bir de “İnsaniyye” isminde bir kitabım var. Onu da üç dilde yazdım. Bir talim ve tasavvuf kitabı.
- Mübarek olsun Molla İbrahim’im! Başka?
- Başka... Şeyy! Onlar küçük risaleler. Başka mühim bir hediyem yoktur efendim.
- Niye yok?
- Şey...
- Olmadı.
- Keşke olsaydı.
- Var İbrahim’im var!
- Anlayamadım efendim! Nasıl hocam?
- Sensin, Molla İbrahim’im. O büyük eser SEN!
- Ben mi?
- Benim için en güzel eser, en güzel hediye SENSİN! Damadım değil, evladım, ehli beytim, Molla İbrahim’imsin! Zaten ben, seni bekliyordum! Beklediğim kıymetli hediye sendin, sen Molla İbrahim’im! Allahü teâlânın ihsanıyla, gönlüne pek güzel şeyler yazmışsın! Hikmeti, kalbine nakış nakış işlemişsin! Allahü teâlânın ihsan ettiği aklınla bütün ilimleri tek tek tahsil, tasnif edip yazmışsın! Şu an onları okuyorum yüzünden!
- !!!
- Zaten okuduğum bu kitap, yani sen olmasaydın; biraz evvel saydığın eserlerin hiçbiri de olmazdı, Molla İbrahim’im!
- Hocam siz olmasaydınız ben de olmazdım, beğendiğiniz eserler de... Hepsi sizin eserleriniz!
- Hoca; talebesiyle ölçülür İbrahim’im!
- !!!
Avuç içine düşmüş bir cıva damlası misali aktı içine duydukları, dinledikleri. Rüyalar âleminin en uzak sahilinde dalgalara siper etmiş gibiydi kavruk göğsünü. Biraz durakladı, seyretti etrafını. Peş peşe kızgın bir korun üzerine düşen yağmur damlalarının “cıs” diye ses çıkarması gibi gözyaşları süzülürken yanaklarından aşağı, yanık kalbinin “küt küt” vuruşunu dinliyordu ta derinlerden...
- Ağlama Molla İbrahim’im, ağlama.
- Nasıl ağlamam hocam? Benimkisi seviçten ağlama! Başta kerimeniz Fatıma Hatunum, kalp ve maneviyat ilimlerim... her şeyi, ama her şeyi bu fakire lütfettiniz!
- Hayır, sana Allahü teâlâ ihsan ediyor! Ağlayacaksan onun için ağla! Onun muhabbeti, aşkı ile ağla... Bizler fâniyiz! Her şey ona yakışır...
- !!!
Bugün o kadar dolu dolu bir gün yaşadı ki; gözünde hiçbir şeyin kadir kıymeti kalmadı; ne dünyanın, ne dünya malının…
Hayat bazen bahar, bazen yangın yeri gibiydi İbrahime gör. Yoldan geçenin unuttuğu alevler, rüzgârın önüne katıp savurduğu küller; işte bir insan ömrü böyle bir rüya gibi gelip geçiyordu.
Hayat hayaldi, rüyaydı da bu hakikati kimselere anlatmak kolay olmuyordu, çok zordu çok…
 
Ey dide nedir uyku gel uyan gecelerde,
Kevkeplerin et seyrini seyran gecelerde.
Bak heyet-i âlemde bu hikmetleri seyret,
Bul saniini ol ana hayran gecelerde.
 
Çün gündüz olursun nice ağyar ile gafil,
Koy gafleti dildardan utan gecelerde.
Gafletle uyumak ne reva abd-ı hakıra,
Şefkatle nida eyliye Rahman gecelerde.
DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.